Kitap I - Bölüm 11
"İnsanlar, Thales'e felsefenin kendisini yoksul bir adam olarak bıraktığı için faydasız olduğunu söylüyorlarmış. Fakat o, yıldızlar hakkındaki bilgisine dayanarak o yıl iyi bir zeytin ürünü alınacağını kestirmiş ve daha kıştan küçük bir sermaye toplayıp onunla Miletos ve Khios'taki tüm yağ preslerine kaparo vererek hepsini kiralamak için öncelik hakkı sağlamış. Başka rakibi olmadığı için de, bu ona pek ucuza gelmiş. Sonra, zeytin toplama zamanında yağ preslerine birden büyük bir talep olunca, Thales bunları canının istediği fiyata kiralamış. Böylece bir sürü para kazanmış ve filozofların isterlerse kolay zengin olacaklarını, fakat yaşamdaki amaçlarının bu olmadığını ortaya koymuş."
Sayfa 31 - Remzi Kitabevi, 20. Baskı: 2018, çev. Mete Tunçay, Not: ticaret ve tekelleşme ilişkisine örnek.Kitabı yarım bıraktı
Gestapo'nun her sorgusunun ardından bu kez aynı acımasızlıkla kendi düşüncelerimi sorgulamanın, araştırmanın ve karşısındakine acı vermenin işkencesini uygulamayı üstleniyorlardı ve böylesi daha da acımasızdı, çünkü öteki sorgulamalar ne de olsa bir saat sonra son buluyordu, oysa bu ikincisi, içinde bulunduğum yalnızlığın alçakça işkencesi nedeniyle hiç bitmiyordu. Ve etrafımda hep yalnızca masa, dolap, yatak, duvar kâğıdı, pencere vardı, oyalanabilecek hiçbir şey yoktu, hiçbir kitap, gazete, yabancı yüz, bir şeyler not etmek için kurşunkalem, oynayacak kibrit yoktu, yoktu, yoktu. Bu otel odası sisteminin ne kadar şeytanca, psikolojik açıdan ne kadar öldürücü biçimde düşünülmüş olduğunun farkına ancak şimdi varıyordum. Toplama kampında belki insan elleri kanayana ve ayakkabıların içindeki ayakları donana kadar el arabasıyla taş taşımak zorunda kalıyordu, iki düzine insanla berbat bir kokunun içinde, soğuktan donarak yatıyordu. Ama Öte yandan insan, yüzler görebiliyordu, bir tarlaya, bir el arabasına, bir ağaca, bir yıldıza, herhangi bir şeye, ne olursa olsun, herhangi bir şeye bakışlarını dikebiliyordu, oysa burada insanın çevresinde hep o aynılık vardı, hep o değişmeyen, korkunç aynılık vardı. Burada dikkatimi düşüncelerimden, sanrılarımdan, hep aynı şeylerden ayırabilecek hiçbir şey yoktu. Ve amaçladıkları da zaten özellikle buydu düşüncelerimi yutacak, yutacaktım...
Sayfa 41 - İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okudu
Reklam
-Ben bir bibliyoman idim Murat bey. -Bibliyoman?!... -Evet, Türkçesi kitap hastası, kitapsever. Murat'ın yüzündeki endişe yerini rahat bir ifadeye terkeder. -Ne var bunda.Keşke yurdumuzun insanları herkes, sizin gibi kitapsever olsa. -Yoo... O kadar kolay değil.Basit değil... Bakın ben size anlatayım. Bu bir hastalık.Üstelik alanındaki
Sayfa 91
Kitapçalar vardır. Bunlar normal yollardan kitap sahibi olmak istemez. İlla ki çalacak, ancan o zaman tatmin olur. Kitap delileri vardır meselâ.Bunlarda kitap toplama arzusu durdurak bilmez . Kitabı okumak için almazlar ,seyretmek ,üzerine yatıp uyumak ,okşamak için edinirler. Bazıları da kitap gizlerdir . Kitabi kilit altında tutar , kimseye göstermez kıskanırlar. Kitap düşmanları vardır; kitaptan tiksinir ,nefret eder, elini bile sürmez. Sonra kitap yakanlar , kitap yırtanlar, kitapperestler. - Benimki en zararsızı. Kitapsever ,tutkun. Kitapları seçip alırlar ama kafalarına koydukları kitaba sahip olmak için her fedakârliğa katlanırlar.
Sayfa 92
Bu kitap, gerçeklere ve olaylara ilişkin bir açıklama olma iddiasında değildir, milyonlarca tutuklunun tekrar tekrar yaşadığı kişisel deneyimlerin bir Özetidir. Bu, bir toplama kampının, orada bulunup da sag kurtulmayı başaranlardan birisi tarafından anlatılan iç öyküsüdür. Bu öykünün konusu, zaten yeterince anlatılan (yine de yeterince inanılmayan) büyük dehşetler değil, yaşanan sayısız küçük acılardır. Başka bir deyişle bu kitap şu soruya cevap vermeye çalışacak: Ortalama bir tutuklunun zihninde canlandığı şekilde, bir toplama kampındaki gündelik yaşam nasıl bir şeydi?
Kısa süre önce Nazilerin toplama kamplarıyla ilgili bir kitap okudum, sonrasında da bunları düşünmeye başladım. Kitapta savaş sırasında Auschwitz’e gönderilen bir dahiliye doktorundan da söz ediliyordu. Berlin’de özel bir muayenehane işleten Yahudi asıllı bu doktor bir gün ailesiyle birlikte tutuklanıp toplama kampına gönderilir. O güne dek ailesi tarafından sevilen, toplumda saygı gören, hastalarının güvendiği biriymiş. Büyük, lüks bir evde bolluk içinde yaşıyormuş. Dört köpeği varmış; hafta sonları amatör viyolonist olarak arkadaşlarıyla birlikte Schubert ve Mendelssohn’un oda müziklerini çalarmış. Vurgulamak istediğim, onun sakin ve varlıklı bir yaşam sürdürdüğü. Ancak birden her şey altüst olur ve yeryüzü cehennemi gibi bir yere tıkılır. Orada artık varlıklı bir Berlinli değildir; saygı duyulan bir doktor olmak bir yana, neredeyse insandan bile sayılmaz. Ailesinden de ayırırlar. Vahşi bir köpek muamelesi görür, kendisine yeterli yiyecek verilmez. Kamp müdürü onun ünlü bir doktor olduğunu bildiğinden, belki biraz iş görür düşüncesiyle gaz odasına gönderilmekten kurtulmuştur ama bir sonraki günün ne getireceğini kestiremez. Gardiyanın keyfine göre sopayla dövülerek öldürülmesi işten değildir. Ailesinin geri kalanı ise çoktan öldürülmüştür.”
Reklam
310 öğeden 221 ile 230 arasındakiler gösteriliyor.