Kitap London’ın iki kısa öyküsünden oluşuyor. Bunlardan kısa olanı, yani kitaba adını da veren Bir Dilim Biftek; gerçekten muazzam etkileyicilikteydi. Okurken kendimi tamamıyla içinde bulduğum, insanın duygu durumunu derinlemesine anlatan, okurken yaşadığım ve bir an olsun kopamadığım kadar kaliteliydi. Ben boks sever birisi olmasam da hikayede anlatılanlar sadece bu sporu değil hayatın kendisini de anlatıyordu. Başlarında biraz fazla betimlemeye boğulacak gibi hissetsem de ilerleyen sayfalarıyla beraber hepsinin ne kadar gerekli ve yerinde olduğunu gösterdi. Ah o bir dilim biftek olsaydı bir de, her şey ne kadar farklı olurdu. Muazzam bir öyküydü.
İkinci öykü Meksikalı ise; biraz daha Jack London’ın hayata, siyasete, dünyaya bakışını yansıtan ve bununla alakalı bir öyküydü diyebilirim sanırım. Meksika devrimine destek olabilmek amacıyla sevmediği halde tek bildiği şeyi yapan, boks yapan bir genci anlatıyordu. Üstelik öyle içten anlatıyor ki, okurken yeri geliyor ona sinir oluyorsunuz, yeri geliyor hadi be oğlum yaparsın diye destek oluyorsunuz. Üstelik alttaki mesaja baktığınız zaman Meksikalı, Jack London’ın gözünde işçilerin ve devrimcilerin yaşadığı bütün acıları ve sefaleti tarif ederken, rakibi ise tam anlamıyla hileci kapitalizm imgesi olarak gösteriliyordu.
Ayrıca bahsetmek isterim ki, kitabın arka sayfalarında yer alan bütün o açıklamalar ve dipnotlar kitaba o kadar faydalı olmuş ki, okurken aldığım zevkin katlanarak artmasında bunun ve kaliteli çevirinin de büyük payı olduğunu söylemeli ve teşekkür etmeliyim.