Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gender Hakkında

Gender konusu, istatistikler, fiyatları ve daha fazlası burada.
8/10
1 Kişi
3
Okunma
Beğeni
366
Görüntülenme

Hakkında

Bir endüstriyel toplum", diye öne sürüyor Ivan Illich, 'bazı cins farkı gözetmeyen varsayımlar dayatmaksızın var olamaz. Bu varsayımlar, her iki cinsin aynı işe uygun olduğu, aynı gerçekliği algıladığı ve bazı önemsiz yüzeysel farklılıklara karşın, aynı gereksinimleri olduğu yönündedir. 'Böyle bir toplumda kadınlar ve erkekler, kıt mallar ( eşya, hizmetler, para, boş zaman, saygınlık vs.) için yarışır bir halde karşımıza çıkarlar ve adalet istemi bir "eşitlik" istemidir. Gender'de, Ivan Illich, kadın ve erkeğin bu görünümünün tarihsel kaynaklarını araştırıyor. Endüstriyel çağdan önce kadın ve erkek, tüm dünyada çok fazla farklılaştırılmış ya da "genderli" bir yaşam sürerlerdi. Farklı işleri ve araçları, farklı konuşma ve jest biçimleri, farklı zaman ve uzay algılayışları vardır. Bu farklılıkların doğası, "vernacular" konuşmanın belirli bir yöreye özgü olması gibi, bir bölgeden diğerine değişirdi. Fakat kadın ve erkek arasındaki ilişki, her yerde rekabetten daha çok, bütünleyici, kavranması güç ve asimetrikti ( gizemli ve "belirlenmiş" bir yaşam biçimi) Illich bu kitapta, bu en cesur ve tartışmalı çalışmasında, Gender'in karmaşık anlamının nasıl kaybolduğunun izini sürer; nitekim bugün erkeği dişiden ayıran farklılıklar temel biyolojik farklılıklardan çok fazla değildir. O, bu kaybolmanın modern dünyanın temelini oluşturduğunu öne sürer. "Geçmişten bu kopuş, başkaları tarafından kapitalist üretim biçimine geçiş olarak tanımlanmıştır. Ben, Gender kalkanından cinsiyet rejimine geçiş olarak tanımlıyorum.
Çevirmen:
Ahmet Fethi
Ahmet Fethi
Tahmini Okuma Süresi: 6 sa. 19 dk.Sayfa Sayısı: 223Basım Tarihi: 1 Ocak 1996Yayınevi: Ayraç Yayınları
ISBN: 9789758087006Ülke: TürkiyeDil: Türkçe
Türler:
Reklam

Yazar Hakkında

Ivan Illich
Ivan IllichYazar · 11 kitap
Ivan Illich, (1926-2002) Avusturyalı filozof ve toplum eleştirmeni. Çağdaş batı kültürü, kurumları ve eğitim, çalışma hayatı, enerjinin kullanımı, ekonomik gelişme, sağlık vb. alanlardaki etkileri üzerine eleştirel incelemeler kaleme almıştır. 1926 yılında Viyana'da Hırvat bir baba ve Seferat-Yahudi bir annenin oğlu olarak dünyaya geldi. Babasının gelir durumu sebebiyle pek çok ülkeyi gezip görme imkanına kavuştu. İtalyanca, Fransızca ve Almancayı ana dilleri gibi bilirken, daha sonra bu dillere Sırpça-Hırvatça, Antik Yunan ve Latin dilleri, İspanyolca, Portekizce, Hindi vs. de ekledi. İtalya'da Florence Üniversitesi'nde Histoloji ve Kristalografi, Vatikan'da Pontifical Gregorian Üniversitesi'nde teoloji ve felsefe, Salzburg'da Ortaçağ Tarihi eğitimi gördü. Porto Riko Katolik Üniversitesi başkan yardımcılığına getirildi. 1961'de Meksika Cuernavaca'da Centro Intercultural de Documentacién (CIDOC, International Documentation of Center) kurdu. Merkezin araştırmaları Vatikan ve CIA ile çatışmasına sebep oldu. Illich 1970'lerde Fransa'daki sol entelektüel çevrede popüler olmasına karşın François Mitterrand'ın 1981'deki seçiminden sonra Fransız solunun hükümete gelmesiyle birlikte görüşleri fazla kötümser bulunduğundan bu çevrelerdeki etkisi gün geçtikçe azalmıştır. Hayatının sonraki yıllarında kansere yakalandı ve eleştirdiği kurumsallaşmış tıp yerine geleneksel metotlara başvurdu. Hastalığının ilk aşamalarında tümör ile ilgili bir doktora danışmış ancak kendisine konuşma yeteneğinin kaybolma ihtimalinin çok yüksek olduğu söylenmişti. "Ölümlülüğüm" diye adlandırdığı tümör ile hayatının sonuna kadar yaşadı. Eserlerinden (Şenlikli Toplum adlı eserinden) Araçların aşırı ölçüde gelişmesi, insanları çok yeni biçimlerde tehdit etmektedir. Bu tehditler geleneksel angarya ve haksız muameleye benzemekle birlikte, yeni bir kategori oluştururlar. Çünkü bunları yaratanlar da, kurbanları da aynı kişilerdir: Yıkıcılıkta sınır tanımayan araçları hem yöneten hem de talep eden kişiler. Bu oyunda, başlangıçta bazıları kazansa da, sonuçta herkes her şeyini kaybeder... Araçların insanlara yönelik taleplerinin maliyeti gittikçe artmaktadır. İnsanı araçlarının hizmetine girecek duruma getirmenin maliyetindeki artış, bütün üretimde ağırlığın mallardan hizmetlere doğru kaymasıyla kendini göstermektedir. Hayat dengesinin, büyüyen endüstrilerin dinamiğine gösterdiği direnci kırmak için, insanın gittikçe daha çok yönlendirilip denetlenmesi gerekmektedir. Bu yönlendirme, eğitsel, tıbbi ve yönetsel tedavi biçimini alır. Eğitim, rekabetçi tüketiciler yaratır; tıp, bunların artık ihtiyaç duymağa başladığı yönlendirilmiş çevrede varlıklarını sürdürmelerini sağlar; bürokrasi ise, insanların anlamsız işleri yerine getirebilmesi için toplumsal denetim uygulamanın gerekliliğini yansıtır. Buna paralel olarak, yeni ayrıcalık düzeylerinin ordu, polis ve güvenlik önlemleriyle korunmasının maliyetinde görülen artış da, tüketim toplumunda kaçınılmaz olarak iki tür köle bulunduğunu gösterir: Vazgeçilmez alışkanlıkların kölesi olanlarla kıskançlığın kölesi olanlar. (Okulsuz Toplum adlı eserinden) Günümüzde okul sistemi tarih boyunca güçlü kiliseler için geçerli olan üç işlevi yerine getirmektedir. Okul hem toplum mitinin kaynağı, hem bu mitin tezatlarının kurumsallaştırılması ve hem de mit ile gerçeklik arasında uyumsuzluğu tekrar üretecek ve gizleyecek olan ritüel mekanıdır...Özgür bir toplumun, modern bir okulda oluşturulabileceği görüşü paradoksal bir iddiadır. Bireysel özgürlüğü garanti altına alma, bir öğretmenin öğrencileriyle meşguliyetinde tamamiyle gözardı edilmektedir. Öğretmen sahip olduğu kişiliğini yargı, ideoloji ve doktor işlevleriyle birleştirdiğinde, toplumun temel yapısı, yaşam için hazırlanması gereken süreçle amacından saptırılmaktadır. Bu üç gücü birleştiren bir öğretmen, öğrencinin yasal veya ekonomik reşit olmama durumunu meydana getiren ya da özgür toplanma hakkını kısıtlayan yasalara göre öğrencinin haklarını daha fazla kısıtlar. Ağaçları yaşken eğip bükmek sevgili öğretmenlerin içtenlikle yerine getirdikleri kutsal ve benzersiz bir vazifedir. (Sağlığın Gaspı adlı eserinden) Maalesef, yararı olmamasının yanı sıra zararı da olmayan tıp hizmeti, gittikçe büyüyen tıp kurumunun günümüz toplumuna verdiği zararların yanında çok önemsiz kalır. Teknik tıbbi müdahalelerden kaynaklanan ağrı, fonksiyon bozukluğu, sakatlık ve acı günümüzde trafik ve iş kazalarıyla ve hatta savaşla ilgili etkinliklerle bile yarışır duruma gelmiş ve tıbbın zararlarını günümüzün en hızlı yayılan salgınlarından biri haline getirmiştir...Gücünü yasa ve dinden ayrı tutmakta hep diretmiş olan Batı tıbbı şimdi tersine, onların da ötesine geçmiştir. Bazı endüstri toplumlarında sosyal etiketleme, her sapkınlığın tıbbi bir etiket taşıdığı noktaya dek tıplaşmıştır. Böylece, tıbbi teşhisin ahlaki ögesinin karanlıkta kalması, Asklepios otoritesini totaliter bir güçle donatmıştır...