Eğer parçacıklar birbirleriyle etkileşmeseydi, her şey inanılmaz ölçüde basit olurdu, gözlemiyle başlıyoruz. Böyle bir dünya fizikçilerin hoşuna giderdi, çünkü o zaman bütün parçacıkların davranışını kolayca hesaplayabilirlerdi (elbette böyle bir dünyada fizikçiler olursa, çünkü bu kuşkulu bir önermedir). Etkileşimsiz parçacıklara çıplak parçacıklar denir ve bunlar tamamıyla hipotetik yaratılardır; varolmazlar.
İki keşiş bir bayrak hakkında tartışmaktadırlar. Biri, "Bayrak kıpırdıyor," der.
Diğeri, "Rüzgâr kıpırdıyor" der. Altıncı pir Zenon oradan geçmektedir. Onlara,
"Ne rüzgâr, ne de bayrak, zihin kıpırdıyor" der.
Zekânın esnekliği çok fazla sayıdaki değişik kural ve kural düzeylerinden gelir. Çok fazla farklı düzeyde çok sayıda kural olmasının nedeni, bir yaratığın, yaşamda birbirinden tamamıyla farklı tipte milyonlarca durumla karşılaşmasıdır. Bazı durumlarda, "düz” kurallar gerektiren basmakalıp tepkiler söz konusudur. Bazı durumlar, basmakalıp durumların karışımıdır - dolayısıyla bunlar hangi ❞düz❞ kuralların uygulanacağına karar veren kurallar gerektirirler. Bazı durumlar sınıflandırılamazlar -dolayısıyla yeni kuralların türetilmesini sağlayan kurallar olması gerekir... ve benzeri. Hiç kuşkusuz dolaylı ya da dolaysız olarak kendilerini değiştiren kurallar içeren Garip Döngüler zekânın özüdür.
81
Zeki-olmayan davranış ve zeki davranış arasındaki sınırın nerede olduğunu kimse bilemez; aslında keskin bir sınır çizgisi bulunduğunu söylemek de herhalde aptalca olur. Ancak zekâ için gereken temel yeteneklerin ne olduğu kesindir:
durumlara oldukça esnek tepki vermek raslantısal koşullardan yararlanmak;
belirsiz ya da çelişkili mesajlardan anlam çıkarmak;
bir durumun farklı öğelerinin göreli önemini tanımak;
kendilerini ayıran farklılıklara karşın durumlar arasındaki benzerlikleri bulmak;
kendilerini bağlayan benzerliklere karşın durumlar arasındaki farklılıkları çıkarabilmek;
eski kavramları yeni biçimlerde bir araya getirerek yeni kavramlar oluşturmak;
yeni fikirler ortaya atmak.
Stephen W. Hawking
Şimdiye kadar yazılmış en popüler bilim kitaplarından biri olan Zamanın Kısa Tarihi‘nde Stephen Hawking, teorik kozmolojinin ve evrenin birçok yönünü son derece zarif bir şekilde açıklıyor.
2)
Dilin fırça darbelerinin düşüncenin de fırça darbeleri olduğunu ve dolayısıyla simgelerin yaklaşık bu büyüklükte kavramları temsil ettiğini düşünmek usa uygundur.
Tümceler içinde ifade edilen çoğu düşünce genellikle daha fazla çözümlemediğimiz temel, atomsu bileşenlerden oluşur. Bunlar kabaca sözcük büyüklüğündedir - kimi zaman biraz daha uzun, kimi zaman biraz daha kısa. Örneğin “şelale” adı, “Niagara Şelalesi” özel adı, geçmiş zaman soneki “- dı,” “yetişmek” fiili ve daha uzun deyimlerin hepsi yaklaşık atomik öğelerdir. Bunlar bir filmin konusu, bir kentin kokusu, bilincin doğası ve benzeri daha karmaşık kavramları tasvir ederken kullandığımız temel fırça darbeleridir. Böylesi karmaşık düşünler tek fırça darbelerinden oluşmaz. Dilin fırça darbelerinin düşüncenin de fırça darbeleri olduğunu ve dolayısıyla simgelerin yaklaşık bu büyüklükte kavramları temsil ettiğini düşünmek usa uygundur. O halde bir simge kabaca, kendisi için bildiğiniz bir sözcük ya da sözcük öbeğinin bulunduğu ya da bir özel adla ilişkilendirdiğiniz bir şey olacaktır. Ve bir aşk ilişkisindeki sorun gibi, daha karmaşık bir düşüncenin beyinde temsili, diğer simgeler tarafından çeşitli simgelerin etkinleştirilmelerinin oldukça karmaşık bir dizisi olacaktır
Beyindeki en önemli hücreler sayıları on milyar kadar olan sinir hücreleri ya da nöronlardır. (Gariptir, ama beyinde nöronların on katı kadar glial hücreleri ya da glia bulunur. Glianın nöronların başrolüne göre yardımcı role sahip olduğuna inanılır, bu yüzden biz de onları tartışmamızın dışında bırakacağız.) Her bir nöron birkaç sinapsa (“giriş
Tosbağa: İyi günler Bay A.
Akhilleus: Vay, sana da iyi günler.
Tosbağa: Seni görmek ne güzel.
Akhilleus: Sen benden çok yaşayacaksın.
Tosbağa: Yürüyüş içinde mükemmel bir gün. Yakında eve varırım sanırım. Akhilleus: Ah, gerçekten mi? Senin için yürümekten daha iyi bir şey yoktur bence.
Tosbağa: Bu arada senin de bugünlerde pek dinç göründüğünü