Mümine Yıldız’ın ilk kitabı İnce Hayat’ı okuduktan sonra öyle mest olmuştum ki bir kitap yazsam ancak bu kitabı yazardım demiştim. İkinci kitabının çıkmasına haliyle çok sevindim. Kendi içsel yolculuğundan bahsediyor bize. Bu kitabını da fazlasıyla beğendim. Bir çok not aldım; ziyaret etmem gereken yerler, beğendiğim sözler, içten yapılan dualar, istekler, O’nunla muhabbetler. İçimde bir yerlere dokunmayı başardı yine. ‘Ben’ gibi bakıp, ‘ben’ gibi düşünüp, ‘ben’ gibi sevip, ‘ben’ gibi hissedip kısacası ‘ben’ olup yazmış yine. Bil ki “Ben” , “Sen’im” işte. Pir’in gibi sanki. Belki biz de bir gün bir yerlerde karşılaşıp hasbıhal ederiz sizinle. Çünkü nereden bakarsak bakalım manzaralarımız aynı, gördüğümüz, hissettiğimiz, sevdiğimiz, bildiğimiz, Bir’liğimiz aynı.
Hangi altını çizdiğim cümleyi paylaşayım ki sizinle? Hepsi öyle kıymetli, öyle güzel ki.. Yolcuyuz ya hepimiz, işte yola revan olanların kitabı bu. Bir kişiden çıkıp yine ‘bir’e uzanıyor.
“Hoşça bak zâtına kim zübde-i âlemsin sen
Merdüm-i dîde- i ekvân olan âdemsin sen.( Kendine hoşça bak ki âlemin özüsün sen, varlıkların gözbebeği olan insansın sen)
“Sen niyet et! Küçücük bile olsa bir iyiliğe, iyiliğin kendisi olmaya gayret et! Haydı kımılda! Bir kımılda. Bir kımılda en evvela! Kımılda ki içindeki okyanus çıksın ortaya. Kımılda ki bir damla bir damla daha derken damlalar dönüşsün ummanlara. Haydi, bir kımılda! Kımılda ki vermeye bahane arayan kerim Mevlâ, senin bir ettiğini döndürsün milyonlara.”