Jean Echenoz'un kaleminin gücünü gösteren hikayelerle dolu Kraliçenin Huysuzluğu, olaylara değil mekanlara, mekanların ve nesnelerin tarihlerine eğilen, okuması ilginç bir eser.
Echenoz'un üslubu, olayların akışının ön plana çıkmadığı, bazen olay da yaşanmayan, diyalogların neredeyse hiç karşımıza çıkmadığı bir üslup. Diğer eserlerini bilemiyorum ama bu eserinde nesneler ve mekanlar işlevleri, anlamları ve tarihleriyle kişilerin önüne geçiyorlar : ilk hikayede bira fıçısı, bir müzedeki Fransa kraliçeleri heykelleri, bir diğerinde doğa, bir diğerinde Babil, bir diğerinde köprüler, ve koca bir kent ya da denizaltı yazarın özellikle anlattığı, ısrar ederek bizi okumaya davet ettiği karakterlere dönüşüyor. Bu mekanlar veya nesneler özellikle ilginç kılınmaya çalışılmıyor, kendiliğinden doğal ve kendiliğinden bir karakter özelliği taşıyorlar. Bunu neden yapıyor yazar? Acaba mekanlara, nesnelere onların yaşamı demek olan tarihleriyle yeni bir gözle mi bakmamızı istiyor? Belki de.
Ne olursa olsun; okuması keyifli, az da zorlayıcı, ayrıca biraz da Cortazar'ı hatırlatan anlatımıyla Echenoz 'un ilgimizi hak ettiğini düşünüyorum.