Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Hikmetleriyle

Mesnevi'de Geçen Hikayeler

Mevlana Celaleddin-i Rumi

Mesnevi'de Geçen Hikayeler Hakkında

Mesnevi'de Geçen Hikayeler konusu, istatistikler, fiyatları ve daha fazlası burada.
9.1/10
69 Kişi
362
Okunma
98
Beğeni
32,1bin
Görüntülenme

Hakkında

Toplumların varlığını koruması ve güzel bir gelecek kurması, geçmişleriyle olan bağlarının sağlamlığıyla yakından alâkalıdır. Bugün, kültürel geçmişimizi tesis edenleri tanımaya her zamankinden daha çok ihtiyacımız olduğu gerçeğiyle karşı karşıyayız. Geçmişimize ait önemli şahısların bir model olarak, yeni nesillerin önüne koyulması gerekmektedir. Üzerinde yaşadığımız coğrafya, yetiştirdiği fikir, bilim ve devlet adamları açısından çok değerli ve zengindir. Bu şahıslar asırlardır, sanat eserleri, şiirleri ve yaşam tarzlarıyla toplumumuzun önünde yürümekte ve onların geleceğine ışık tutmaktadır. Bu toprakları bize ait kılan ulular kervanının başında Mevlânâ hazretleri gelmektedir. Onun eserleriyle yaktığı çerağ, sadece bu toprakları değil, bütün dünyayı aydınlatmaya devam ediyor. Yolda kalmışları, yolunu şaşırmışları, kafası karışıkları varlığın hakikatine çağırıyor. Yedi yüzyıl önce söylediği sözlerin yankısı artarak sürüyor. İnsanlığa, inancın gerçek güç olduğunu öğretiyor. Mevlânâ'yı ve eserlerini tanımak bizim için hayatî bir ihtiyaçtır. En büyük eseri olan Mesnevî onun her yönüyle olgunlaştığı dönemin eseridir. "Mesnevî, hakikate ulaşma ve yakîn sırlarını açma hususunda din asıllarının asıllarıdır" der Mevlânâ ve devam eder: "Şüphe yoktur ki Mesnevî gönüllere şifadır, hüzünleri giderir, Kur'an'ı apaçık bir hale koyar, rızıkların bolluğuna sebep olur, huyları güzelleştirir. Mesnevî'nin en zengin malzemesi hikâyelerdir. İnsan bu eseri okurken herhangi bir kitabı okur gibi değil, kendisini bir sohbet halkasına girmiş gibi hisseder. Mesnevî'deki hikâyeleri hikmetleriyle birlikte ele aldık. Mümkün olduğunca Mevlânâ'nın o hikâyeyi anlatmasındaki gayeye bağlı kalmaya çalışarak açıklamalarda bulunduk. Mesnevî'den derlediğimiz bu hikâyelerin, Mevlânâ'nın eserlerine bir kapı bir geçiş olmasını ümit ediyoruz. Ahmet Kasım Fidan
Tahmini Okuma Süresi: 8 sa. 10 dk.Sayfa Sayısı: 288Basım Tarihi: Şubat 2017İlk Yayın Tarihi: 2010Yayınevi: Semerkand Yayınları
ISBN: 9786054491070Dil: TürkçeFormat: Karton kapak
Reklam

Kitap İstatistikleri

Kitabın okur profili

Kadın% 56.4
Erkek% 43.6
0-12 Yaş
13-17 Yaş
18-24 Yaş
25-34 Yaş
35-44 Yaş
45-54 Yaş
55-64 Yaş
65+ Yaş

Yazar Hakkında

Mevlana Celaleddin-i Rumi
Mevlana Celaleddin-i RumiYazar · 122 kitap
Mevlâna 30 Eylül 1207 yılında bugün Afganistan sınırları içerisinde yer alan Horasan Ülkesi'nin Belh şehrinde doğmuştur. Mevlâna'nın babası Belh Şehrinin ileri gelenlerinden olup, sağlığında 'Bilginlerin Sultânı' ünvanını almış olan Hüseyin Hatibi oğlu Bahâeddin Veled'tir. Annesi ise Belh Emiri Rükneddin'in kızı Mümine Hatun'dur. Sultânü'I-Ulemâ Bahaeddin Veled, bazı siyasi olaylar ve yaklaşmakta olan Moğol istilası nedeniyle Belh'den ayrılmak zorunda kalmıştır. Sultânü'I-Ulemâ 1212 veya 1213 yıllarında aile fertleri ve yakın dostları ile birlikte Belh'den ayrıldı. Sultânü'I-Ulemâ'nın ilk durağı Nişâbur olmuştur. Nişâbur şehrinde tanınmış mutasavvıf Feridüddin Attar ile de karşılaştılar. Mevlâna burada küçük yaşına rağmen Feridüddin Attar'ın ilgisini çekmiş ve takdirlerini kazanmıştır. Sultânü'I Ulemâ Nişabur'dan Bağdat'a ve daha sonra Kufe yolu ile Kâ'be'ye hareket etti. Hac farizasını yerine getirdikten sonra, dönüşte Şam'a uğradı. Şam'dan sonra Malatya, Erzincan, Sivas, Kayseri, Niğde yolu ile Lârende'ye (Karaman) geldiler. Karaman'da Subaşı Emir Musâ'nın yaptırdıkları medreseye yerleştiler. 1222 yılında Karaman'a gelen Sultânü'/-Ulemâ ve ailesi burada 7 yıl kaldılar. Mevlâna 1225 yılında Şerefeddin Lala'nın kızı Gevher Hatun ile Karaman'da evlendi. Bu evlilikten Mevlâna'nın Sultan Veled ve Alâeddin Çelebi adlı iki oğlu oldu. Yıllar sonra Gevher Hatun'u kaybeden Mevlâna bir çocuklu dul olan Kerrâ Hatun ile ikinci evliliğini yaptı. Mevlâna'nın bu evlilikten de Muzaffereddin ve Emir Alim Çelebi adlı iki oğlu ile Melike Hatun adlı bir kızı dünyaya geldi. Bu yıllarda Anadolu'nun büyük bir kısmı Selçuklu Devleti'nin egemenliği altında idi. Konya'da bu devletin baş şehri idi. Konya sanat eserleri ile donatılmış, ilim adamları ve sanatkarlarla dolup taşmıştı. Kısaca Selçuklu Devleti en parlak devrini yaşıyordu ve Devletin hükümdarı Alâeddin Keykubâd idi. Alâeddin Keykubâd Sultânü'I-Ulemâ Bahaeddin Veled'i Karaman'dan Konya'ya davet etti ve Konya'ya yerleşmesini istedi. Bahaeddin Veled Sultanın davetini kabul etti ve Konya'ya 3 Mayıs 1228 yılında ailesi ve dostları ile geldiler. Sultan Alâeddin kendilerini muhteşem bir törenle karşıladı ve Altunapa (İplikçi) Medresesi'ni ikametlerine tahsis ettiler. Sultânü'l-Ulemâ 12 Ocak 1231 yılında Konya'da vefat etti. Mezar yeri olarak, Selçuklu Sarayının Gül Bahçesi seçildi. Halen müze olarak kullanılan Mevlâna Dergâhı'ndaki bugünkü yerine defnolundu. Sultânü'I-Ulemâ ölünce, talebeleri ve müridleri bu defa Mevlâna'nın çevresinde toplandılar. Mevlâna'yı babasının tek varisi olarak gördüler. Gerçekten de Mevlâna büyük bir ilim ve din bilgini olmuş, İplikçi Medresesi'nde vaazlar veriyordu. Vaazları kendisini dinlemeye gelenlerle dolup taşıyordu. Mevlâna 15 Kasım 1244 yılında Şems-i Tebrizi ile karşılaştı. Mevlâna Şems'de 'mutlak kemâlin varlığını' cemalinde de 'Tanrı nurlarını' görmüştü. Ancak beraberlikleri uzun sürmedi. Şems aniden öldü. Mevlâna Şems'in ölümünden sonra uzun yıllar inzivaya çekildi. Daha sonraki yıllarda Selâhaddin Zerkubi ve Hüsameddin Çelebi, Şems-i Tebrizi'nin yerini doldurmaya çalıştılar.