Bir insan sandığınız kadar suçlu, göründüğü kadar da masum olmayabilir. Herkesin bir hikayesi var geriye gittikçe derinleşen.
Romy Hall’un, Gordon Hauser’in, Laura Lipp’in ve diğerlerinin de.
.
Salon Mars, onu takip eden takıntılı bir adamı öldüren Romy Leslie Hall’un hapishaneye götürülmesiyle başlıyor. Orada tanıştığı kişilerin hikayeleri de ekleniyor, kendi bebeğini öldüren, yaptığı soygun sırasında işler beklediği gitmeyince katil de olan bir kadın örneğin..
Rachel Kushner yaptığı geri dönüşler ve araya aldığı başka seslerle sindirilmesi pek de kolay olmayan bir okumaya sürüklüyor. Sadece Romy değil diğer kadınları, onların geçmişlerini, suça itilen sebepleri, saf kötülüğü de görüyoruz. Rüyadan ibaret olmasını istediklerimizin gerçekliğiyle kalıveriyoruz. Basit bir hapishane kurgusu da değil Salon Mars, yan yola sapmış kişilerin doğru yolu nasıl kaçırdıklarıyla ilgili bir günlük gibi..
Bazı sayfalarda kopukluklar yaşasam da (birkaç nokta ‘çok’ fazlaydı benim için, fazla süslenilmiş geldi) etkilenerek okudum Salon Mars’ı.
.
Yazarın dilimize çevrilen diğer kitaplarına da bakmak istiyorum ~
.
Begüm Kovulmaz çevirisi, Nazlım Dumlu kapak tasarımıyla ~