İnsanın iç dünyasında yolculuğa çıkaran güzel bir kitap olduğunu söyleyebilirim.
Hayatın tekdüzeliğine , monotonluğuna kapılmış , dört tarafı mutsuzlukla sarılı bir adamın ve bildik dünyanın bildik kadınlarından olmak zorunda bırakılan bir kadının hikayesi bu kitap .
Yazar olabilecekken , duygu dünyası böylesine zenginken bir devlet dairesinde memur olup her gün kasvetli masasının , hayatın ona getirdiği sorumlulukların yükünün altında ezilmeye tahammülü kalmamış bir adam tanıyoruz kitapla . Okurken bazen hak versem bile çokça kızdım ben bu adama . Bir evlilikte ne yapılmamalı deseler Nuri’yi örnek gösterirdim heralde .
Diğer tarafta rutin dünyanın kendisine çok layık gördüğü , mantıklı bir adamla evlenen , hayatına , kocasına , evine yabancı yapayalnız bir kadın hüzünlendiriyor bizi .
Onun sıcacık evde hissettiği buz gibi üşüme hissini öyle güzel geçirdi ki Oktay Akbal bana .
İnsan en yakını saydığı insanlar içinde bile nasıl yalnız ve kimsesiz kalır onu anlattı .
Kitapta en çok dikkatimi çeken şey Oktay Akbal’ın umut ışıkları yazdığını sanarken karamsar ve umutsuz bir dünyayı gözler önüne sermesi oldu .
Bütün suç gerçekten insan olmakta mı ?
Yoksa bizim insan olurken yaptığımız seçimlerde mi ? ….
Düşünmeden edemedim ….