Tatar Çölünü okuduğum günden bu yana, insanın kendisine inşa ettiği görkemli illüzyonların ona ne kadar zarar verdiğini izliyordum. Bir şeylerin gerçekleşmesi üzerine kurulmuş hayatlarımızın bu dizginlenmemiş beklentilere teslim oluşu, bu çağın hastalığı değilse de, çağımızda en fazla hasta sayısına ulaştığı muhakkak olmalı.
Buzzati, insanın beklenti ve bu beklentiler neticesinde oluşmuş hezeyanlarına tam olarak kara mizah diyemesek de, buruk bir tebessümle bakmamızı sağlıyor. Bazı hikayelerinde işlediği ölüm, tematik bir yol izliyor gibi. Sıradan insanların onlar için muazzam önemli gözüken hayatlarını işleme şekli, kibirden uzak melankolik kelimelerle kucak kucağa geldiği için, bu sıradanlığı iliklerinize kadar hissediyorsunuz.
Hiç uğruna bekleyişlerin eşlik ettiği hezeyanlar, daha sayfaların ortasındayken kendimizi tanıyamadığımızı hissettiren bir boşluk oluşturuyor. Bu boşluk duygusuna rağmen ve hatta ilk hikayelerden sonra, Buzzati'nin tarzını idrak ederek, hikayelerin sonunu tahmin edebiliyor olmanıza rağmen, hâlen adlandıramadığım çaresizlikle karışık bir şevkle okumaya devam etmek istiyorsunuz.
Kendine, insanlara ve topluma yabancılaşmak için Buzzati'yi muhakkak okumanızı tavsiye ederim.