Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Alışveriş
Keşfet
Kitaplar
Yazarlar
Okurlar
1000Kitap Android UygulamasıÜCRETSİZ – Google Play'den indirin
1000Kitap iOS UygulamasıÜCRETSİZ – App Store'dan alın
ŞartlarGizlilikTopluluk KurallarıHakkımızdaReklam VerinİletişimKütüphanecilerDizinlerÇerez Politikası
©2024 · 1000Kitap Web Uygulaması · 2.37.24
Tuğçe
Tuğçe
@kitapseever1224
Bankacı
Lisans
Ankara
Ankara
70 okur puanı
Mart 2020 tarihinde katıldı
Okuma Hedefleri
Kitabın başkahramanı Süreyya, küçükken annesi tarafından terk edilmiş babası da o doğmadan öldüğünden babaannesi tarafından büyütülmüş. Hayatı boyunca kimseye bağlanmak, kimseyi sevmek istememiş.Sevdiğini, sevildiğini hissettiği kişilerdense kaçarak uzaklaşmış. öyle ki annesinden miras kalan terk etmeyi o da kendi küçük kızına uygulamış.
Yaşamını hayalet yazar olarak sürdüren Süreyya,43 yaşına dek hiç görmediği annesinden bir gece telefon alır ve bu telefonla ömrü boyunca terk ettiklerini,onu terk edenleri, vazgeçtiklerini ve yalnızlığını düşünür.
Nermin Yıldırım kitapta Süreyya'nın yaşadıklarının yanısıra yakın Türkiye geçmişindeki doğal afetleri,siyasi ve toplumsal olayları da bir bir anlatmış. Bence kitabın tek eksi yönü kitabın kahramanının yazdığı romanları çok fazla ele almış olması.
uzun zamandır karşıma çıkan Düşerken kitabı ile Tarık Tufan'la tanışmış oldum. Kitabı ilk okumaya başladığınızda sıradan konusu olan romanlardanmış gibi hissediyosunuz ama okudukça olayların içine giriyosunuz ve hiç de sıradan olmadığını anlıyosunuz. İshak ve Jülide'nin birbirlerini yalnızca 3 kere görüp her şeyi artlarında bırakarak gitmeleri, kaçmalarıyla başlıyor kitap. İshak 3 çocuğunu, karısını Jülide ise evini bırakıp bilinmez bir yola gidiyor. Birbirinden tamamen zıt olan bu iki karakter aslında evlerinden değil geçmişte yaşadıkları kötü anılardan uzaklaşabilme umuduyla kaçıyor. İshak ve Jülide birbirine o kadar iyi geliyor ki yaptıkları ne kadar kötü olsa bile o masumlukları karakterlere kızmanıza engel oluyor.
konunun güzelliğinin ve sürükleyiciliğinin yanında yazarın dili o kadar sade ama tasvirleri o kadar kuvvetli ki sayfaların nasıl geçtiğini anlayamıyosunuz bile.
Yine Afganistan tarihini tüm hüznüyle anlatan, yaşananları okuyucuya geçiren ve hissettiren bi kitap okudum. Yaşananları tamamen hissedemeyiz ama okurken çekilen acıları kalbimizde hissetmememiz mümkün değil. üstelik anlatılan tüm bu gerici olaylar günümüzden sadece 13 yıl öncesine ait...
Afganistan'da erkek evladı olmayan ailelerin,kızlarından birini erkek haline getirip,erkek gibi büyütmeleri ergenlik dönemine geldiklerinde ise tekrar kıza çevirmeleri anlamına gelen bacha posh geleneği hakim. Kitapta da aralarında onlarca yıl olmasına rağmen bu gelenekten kaçamayan iki genç kızın acılı hikayesini okuyoruz. Zaman, şartlar, kişiler farklı ama yaşananların hüznü ve zalimliği aynı..
Okur Takip Önerileri
Haruki Murakami'yi ilk defa Barış Özcan'ın "oku" serisinde gördüm ve yaptığı yorumlardan etkilendiğim için alıp okudum.
Japon Edebiyatı'ndan okuduğum ilk eser. 1968-1970 Japonyası'nı, okullarını, gençlerin ve öğrencilerin hayat tarzlarını tam anlamıyla yansıtan bi eser.
Roman, Vatanebu'nun Almanya Havaalanındaki uçakta "Norwegian Wood" şarkısını duyup 20'li yaşlarını anımsamasıyla başlıyor. Kitap boyunca Vatanebu'nun öğrencilik hayatını, edindiği arkadaşları ve hayat tarzını okuyoruz.
Kitaptaki duygular okuyucuya çok güzel geçirilmiş, kendinizi bir anda olayların içinde buluyosunuz ve bi anda akıp gidiyor. Bence kitaptaki en büyük sorun gereksiz yerlere bile cinsellik serpiştirilmesiydi ve bazı rahatsız edici noktalar vardı.
Örneğin kitabın sonlarına doğru Naoko'nun yaşadıklarından etkilenip hazmetmeye çalışırken yazar bir anda konuyu yine saptırmış.
Kitapta genel bi ölüm teması hakim. Ya karakterlerin öldüğünü ya da karakterlerin yakınlarının öldüğünü okuyoruz fakat bu intihar ile ölüm. Bunun sebebi de Japonya'da 20-44 yaş arası insanların çoğunun intihar etmesiymiş.
Marilla ve Matthew Greeb Gables'te yaşayan iki kardeştir. Ikisi de hayatları boyunca evlenmemiş, kimsesi olmayan sürekli çiftlik işleri ile uğraşan insanlardır. Yaşlanmalarının da etkisiyle ciftlik işlerine yardımcı olacak bir erkek çocuk ararlar. Ve bir yetimhaneden erkek çocuk isterler. Matthew, çocuğu almak için istasyona gittiğinde bir karışıklık olduğunu, erkek yerine kız çocuk gönderildiğini görür. Asıl düşüncesi çocuğu orada bırakmaktır fakat Anne'nin canayakın neşeli tavırları onu bırakmasına engel olur böylece Matthew ve Anne Green Gables'e doğru yola koyulurlar. Eve geldiklerinde şok geçiren Marilla, Anne'nin yarın geri gönderilmesini ister. Anne'nin neşesi yillardır sessizliğin hukum surduğu eve mutluluk getirir. Zamanla birbirlerine aile gibi bağlı olan bu 3 kişi birbirlerinin tamamlayıcısı olurlar.
Kitapta her ne kadar başkahraman Anne gibi gözükse de Marilla'nın o duygusal tavırları kitabı bambaşka bi hale getirmiş.
Kitapta yer yer Anne'nin gereğinden fazla konuşması beni biraz sıktı açıkçası ve kitabi okuyacaksanız kesinlikle Flipper yayinlarindan almayin her sayfada yazım hatası var.
kitabın baş kahramanı Osman'a bir gece kamyon çarpıyor ve feci bir şekilde can vermesiyle başlıyor kitap ve böylece upuzuun bir hayat yolculuğuna çıkıyorsunuz. Osman'ın yazdığı günlükleri bulan bir yazar osmanın hayatını anlatan bir kitap yazmaya karar veriyor ve osmanı yakından uzaktan tanıyan herkesle röportaj yapıyor. yani bu kitapta hem osmanın yazdığı günlükleri hem de yapılan röportajları okuyoruz.
osman, lükse ve zevkli hayata aşırı düşkün fakat çalışmayı sevmeyen biri. Dedesinden ve babasından kalan yüklü miraslara güvenerek hayatını çalışmadan bu paralar üzerinden geçirir. Osman çok saf, iyi niyetli ve karşısındaki kişiye çok değer biçen masum biri aslında. Öyle ki hizmetçilerle piyano hocalarıyla büyümüşken son nefesini verdiğinde yanında kimsesi yoktu parası da yoktu içki ve sigara parasına muhtaç biriydi. kitabı okurken Osman'ı bazı yerlerde anlamaya,
empati kurmaya çalıştığım çok oldu ama maalesef yapamadım o kadar çok kızdım ki O'na... bu da yazarın ne kadar etkileyici olduğunun kanıtı. Serinin kalan tek kitabı Yeşil Peri Gecesi şu an okumayı bekliyor. (Sıraya uymayıp karışık okudum fakat böyle de okunabilir karakterler aynı olsa da olaylar birbirinin devamı niteliğinde değil)
Agatha Christie... uzun zamandır karşılaştığım, merak ettiğim ve sonunda okuduğum... Zenci adası son zamanlarda fenomen olan bir yerdir ve birbirinden bağımsız 10 kişi Owen adı verilen kişi tarafından adaya tatile davet edilir. 10 kişi birbirinden bağımsız dedik fakat bu kişilerin bir ortak özelliği var; hepsi geçmişinde yasaya yansımayan suçlar işlemişti. Adaya geldiklerinde ev sahibinin evde olmamasıyla şüpheye düşen bu 10 kişi, ilk akşam açılan plakta suçlarının açıklanması ile iyice tedirgin olurlar. Her odaya aynı zenci tekerlemesi asılmıştır ve 10 adet zenci biblosu vardır günden güne bu 10 kişi akıl almaz şekillerde ölürler kişiler öldükçe biblo sayıları da azalır. Tuhaf olansa adada bu 10 kişiden başka kimsenin olmamasıdır. kitap boyunca katilin kim olduğunu tahmin etmeye çalışıyorsunuz ve bir anda akıp gidiyor roman.
An itibariylee kapak kızını bitirdim ve taze taze yorum giriyorum. Ayfer Tunç ile tanışma kitabım Suzan Defter'di, okuduktan sonra bir daha Ayfer Tunç okumayacağimi dusunmustum ama kitaplari o kadar çok karşıma çıktı ki bir sans daha vermek istedim iyi ki de vermisim. Kapak kızı, Ayın Kızı Şebnem'in 3 farklı hayatı nasıl etkilediğini anlatıyor. Bir dergide müstehcen fotoğrafları yayınlanan Şebnem; evli bir garsonu, hayatından memnun olmayan bir bankacıyı ve normal'i hicbir zaman aşamayan bir radyocunun hayatına nasıl dokunduğunu okuyoruz. Kitap, bir trende geçiyor fakat insanların geçmişe yönelil düşünceleri ile kendinizi başka yerlerde buluyorsunuz devamlı.
Bu kitap, yeşil peri gecesindeki şebnemi ve oradaki karakterlerin ruh tahlillerini anlamak için yazilmis. Yani yeşil peri gecesi okunmazsa eksik kalacak bir kitap.Kitaptaki karakterik ve psikolojik analizler çok başarılı esas amaç da bu zaten. Şimdiden Yeşil Peri Gecesini ve diğer Ayfer Tunç kitaplarını hemen okumak istiyorum. Iyi ki Ayfer Tunç ile tekrar kesişti yolum
Kitap ile tesadüfen karşılaşmıştım. isminin ürkütücülüğüne aldanıp hemen sepete attım roman sanıyordum fakat elime geçtiğinde gördüm ki bir araştırma ve inceleme kitabıymış. bu yaşıma kadar hatrı sayılır sayıda kitap okumama rağmen daha önce okumadığım bir türdü araştırma kitapları. ilk defa okuduğum türde bir kitap nasıl aktı gitti anlamadım. Kitabın genel konusu tahmin edebileceğiniz gibi ülkemizde yaşanan ensest ilişkiler. ensest evrensel bir sorun,sadece ülkemizde olduğunu düşünmek çok yanlış. büşra sanay kitabı 3 yılda yazmış ilmek ilmek işlediği o kadar belli ki... kitapta onlarca kişiyle yapılmış roportajlar,mağdur kişilerin anlatımları ve son olarak da demografık anketler yer alıyor. okurken kanınız donacak. Biz okuduklarımızı kaldıramıyorken şu an bir yerlerde bunların yaşandığını bilmek ne acı.
naçizane bir tavsiye; ben kitabı 5 gün gibi kısa bi sürede okudum bence kitap yavaş yavaş ve sindirerek okunmalı hatta bir başka kitapla birlikte bile okunabilir. Zira okunması çok zor yazılanların...
Booommboş bir kitap. Insanlar bunun nesini beğenmiş, bu kitap nasıl New York'ta best seller olmuş? Gerçekten anlamadim. Ya insanlar olarak boş seyleri abartmayi cok seviyoruz ya da sorun bende ki o hazzi alamadim. Tam bi wattpad kitabı. Olay örgüsü adına hicbir şey yok. Kitap belki 14-17 yaş grubunun ilgisini çekebilir ama eğer kitaplardan az çok anlayan biriyseniz, boş doldurmalara aldanıp vaktinizi ziyan etmeyin derim.
Devir... gerek buyuklerimden gerekse farkli kitaplardan 70-80 ler arasi donemi cok fazla duymuştum. Anlatilanlarin ortak ozelliği acilar ve iskencelerdi. Fakat bu kitapta o donemler oyle guzel islenmis ki... ali ve ayşe adinda aralarinda sinif farkliliği bulunan iki cocuğun ağzindan dinliyoruz olaylari. Eminim hic kimse boyle masum anlatamamistir.
Her ne kadar masum anlatilsa da o donemlerin acisini ve kederini silmek mumkun değil elbette. Iki komsuyu birbirine oldurten, polisi kendi vatandasina iskenceler eden icler acisi bi donemden bahsediliyor. Okurken o donemleri adeta yasiyosunuz.
Ankaranin semtlerinin isminin kitapta gecmesi ve eski tarihiyle ilgili bilgi almam en sevdiğim bolumler oldu.
Ece temelkurandan okuduğum ilk kitapti yakin zamanda tum kitaplarini okumak istiyorum
Herkese keyifli okumalar :)
Bu sıralar polisiye romanlara ayrı bir ilgi duymaya başladım. Oysa ki Ahmet Ümitin kalemiyle tanışmadan önce hiç hoşlanmazdım bu türden.
Ve bugün de geçen yazdan beri kitaplığımda bulunan fakat kalınlığı gözümü korkuttuğundan dolayı bir türlü okuyamadığım Istanbul Hatırasını okudum.
Tarihin fazla ayrıntılı anlatıldığı yerlerde biraz sıkıldığım doğru Ama Istanbul tarihi, hükümdarlar ve tarihi yerlerle ilgili hayli bilgi edindim.
Ahmet Ümitin bu kitabı yazarken epey araştırma yaptığı aşikar.
Kitabın konusuna gelecek olursam;
Istanbulda 7 gün... 7 farklı cinayet... 6 farklı tarihi mekan... ve avuçlarına koyulan sikkeler...
Başkomiser Nevzat ve ekibi yine iş başında...
654 sayfayı okurken her 100 sayfada bir tahminimi değiştirdim. Iyi bir Ahmet Ümit okuru bilir ki; katil, tahminlerinden hiçbiri çıkmayacak Zaten eserleri kendine çeken de bu özelliği değil mi?
Muhteşem bir sona ve kurguya sahip Ahmet Ümit kitabı.
Polisiye severlere kesin tavsiyemdir. Sevmeseniz bile Ahmet Ümit sayesinde seveceksiniz
Herkese keyifli okumalar ♡
Bu aralar herkeste gördüğüm Nobel Ödüllü kırmızı pazartesi...
Işleneceğini herkesin bildiği ancak kimsenin engel olmak için bir şey yapmadığı namus cinayetinin öyküsü.
Konusunu oğrendiğimde ilgimi çekmişti ama okurken sıkıldım.
Ince kitaplarda kendimi olayın içinde hissedemiyorum bir türlü belki sıkılma nedenimde budur
Gerek sosyal medya gerekse kitap sitelerinde sıkça karşılaştığım bir kitaptı. Üzerine birkaç yazar tavsiyesi ve nobel ödülü aldığını duymamla beraber kitabı okumam kaçınılmaz oldu. Kitaba çok büyük beklentiler yüklediğimden midir nedir bilinmez ama pek aradığın tadı bulamadım açıkçası.
Konu güzel dil sade ve akıcı 2 günde bitirdim ama biraz daha iyi olabilir miydi diye düşünmedim değil. Neyse haddimi aşmayayım adam koskoca Nobel ödülü almış.
Kitabın konusuna değinecek olursam; bir grup çocuğun uçak düşmesiyle beraber ıssız bir adada mahsur kalmalarını konu ediniyor kısaca. O cennet adanın çocuklar sayesinde nasıl bir cehenneme dönüştüğüne şahitlik edeceksiniz. Galiba bu kitaptan sonra bir süre "her" çocuğa masum gözüyle bakamayacağız.
Merhaba arkadaşlar. Bugün sizlere Ahmet Ümit'in Sis ve Gece kitabıyla geldim. Bugüne kadar okuduğum Ahmet Ümit kitaplarından en büyük farki baş kahramanımızın Başkomiser Nevzat olmayışı.
Kitap kısaca, mitte çalışan bir istihbarat görevlisin yasak aşkının kayboluşunu ve başkahraminimiz Sedat'ın yasak aşkını bulmasını konu ediyor.
Heyecanın bir an olsun kesilmediği muhteşem bir kurguya sahip ve tabii ki sonunu asla tahmin edemeyeceğimiz klasik bir Ahmet Ümit kitabı
Bir solukta okuyacağinız çok güzel bir polisiye roman.
