"Birkenau'da neler olduğunu duydun mu?"
"Birkenau ne?" diye sordu Hans.
"Birkenau koca bir kamp," diye cevap verdi Eli. "Auschwitz tesisinin içinde bulunan bir bölüm. Tüm yaşlılar ve çocuklar buraya vardıklarında, banyo yapacakları söylenerek orada büyük bir odaya sokuluyor. Gerçekte gaz odası ve orada gaz verilerek öldürülüyorlar. Görünüşe göre sonrasında da yakılıyorlar…”
Orhan Veli’nin şiir ve öykülerinin yanısıra, mektuplarının da olduğunu duymamıştım. Bu kitabı görünce biraz temkinliydim açıkçası. Sanki birinin hatıralarının bulunduğu bir defteri gizlice alıp okuyormuşum, gibiydi. Çünkü sonuçta bir insanın özeli. Nahit Hanım’a Mektuplar kitabından beri farklı bakıyorum Orhan Veli’ye. Hep şiirlerini duyduğum ‘bir
Konuştuğumdan farklı yazıyorum, düşündüğümden farklı konuşuyorum, düşünmem gerekenden farklı düşünüyorum ve bu en derin karanlığa kadar böyle sürüp gidiyor.
Sayfa 16 - Prag 1914 Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları -5.Basım
“Orhan,
Cevapsız mektup yazmak çok garip oluyor. Geçen akşam seni rüyamda gördüm. Ankara’ya gitmişsin. Sana Dora iş bulmuş... Seni acaba Ankara'da mı diye düşündüm. Mektuptan herhalde benim çok sıkıntılı olduğumu anlamış- sındır. Elimden geldiği kadar muhite uymaya ve neşeli görünmeye çalışıyorum. Bu mektubuma cevap yaz. Yılbaşında tatil olursa Ankara'ya gitmeyi düşünüyorum. İstanbul'da sefil oluyorum. Yatağım gözümde tütüyor. Sen yakından bilirsin. Zaman zaman evden ne kadar sıkılırdım. İşte böyle, her şey tersine... Senin Ankara'ya gitmeye niyetin var mı? Tabii bütün bunlar şimdilik düşünülecek şeyler. Yılbaşına epey zaman var.
Bana çok ender mektup yazdığına göre uzun yaz. Ben sana cevap istediğim zaman bildiririm. Yeni şiirlerin varsa gönder. Şiire de hasret kaldım. Meğerse ihtiyaçmış. Mektubun taahhütlü olsun. Ne yapıyorsun? Nasıl vakit geçiriyorsun? Behzatları gördün mü? Herkese ayrı ayrı selam söyle. Sabahattin Bey'e, Mualla Hanım'a, Fuat Ömer'e. Velhasılıkelamı herkese. Dora Ankara'da mı? Bugün cumartesi. Mektepte benden başka kim- se yok. Çocuklar bahçede bir maç dinliyorlar, saat dört buçuk. Beş buçukta mütalaaya girecekler. Bugünlük kimse gelmezse onlara ben bakacağım. Ben yazacak bir şeyler bulamıyorum. Ancak kendimden bahsedebildim. O da hayli sıkıntılı iş.
Senden muhakkak mektup bekliyorum. Uzun olsun, baştan savma olmasın. Yeni şiirleri istiyorum. Gözlerini öperim.
Nahit”
Sayfa 165 - Edirne, 12 Kasım 1950 tarihinde Nahit Hanım’ın Orhan Veli’ye yazdığı ama onun ölümünden dolayı gönderemediği O Son Mektup…Kitabı okudu
Yaşam cici çocuk masallarındaki ya da orta halli papazların bildik vaazlarındaki kadar basit ve karmaşıklıktan uzak olsaydı, başarıya ulaşmak pek kolay olurdu. Oysa gerçeklik bambaşka, her şey sonsuz derecede karmaşık ve doğada siyah ile beyaz nasıl kesinlikle birbirinden ayrı değilse, yaşamda da doğru ile yanlış kolayca seçilebilecek gibi uzak değil birbirinden.
...