Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Profil
Bedenin doğası diye bir sey yoktur...
"Bedenin doğası diye bir sey yoktur, yere ve zamana göre değişen bedensel koşullar söz konusudur sadece... Bedenin doğası olmadığı gibi insanın doğası ya da dünyanın doğası diye bir şey de yoktur. İnsan toplumları yaşadıkları evrene anlam ve biçimini verirler. İnsanın çevresi üstündeki eyleminin sınırları önce duygularının sınırlarıdır, daha sonra da objektif sınırlardır. Sembolik sistem tümüyle etkinlik sistemidir, Belirli bir dönemde, belli bir topluluk ya da bir grup için ittifak ve eylem alanı olan doğa her zaman kültürel bir veriye dönüşür." -David Le Breton, Acının Antropolojisi, Sel Yayınları, syf: 50-51
kafatası koleksiyonu
Son olarak, kadınlar (anatomik yapıları ve fizyolojik işlevleri bakımından) doğal olarak birbirleriyle değiştirilebilirler, kültür de onlar üzerinde büyük farklılaşım oyununu oynamak için alanı serbest bulur (bu farklılaşım ister olumlu, ister olumsuz olarak düşünülmüş, dolayısıyla ister dışevliliği, ister içevliliği temellendirmekte kullanılmış olsun, durum değişmez); ama besinler tam olarak birbirlerinin yerine konulamaz.
Sayfa 160 - besin > dişi
Reklam
Biyolojik İlişkinin Cılızlığı…
“İnsanlar gerçekten etkileşime girdiği zaman, saf biyolojik ilişkinin cılızlığı su yüzüne çıkar.” -Susan McKinnon, Neo-Liberal Genetik - Evrim Psikolojisinin Mitleri ve Meselleri, Boğaziçi Üniversitesi Yayınevi, syf: 52
Yaptıklarının doğru ya da yanlış olduğu ahlak felsefesinin bir meselesidir, Sosyal Antropoloji'nin değil.
Sayfa 133
Gürültü acının belli bir yöne kanalize edilmesi amacını taşır.
Sayfa 275 - Geneviéve Calame-Griaule
Tıp, Psikiyatri ve Acı...
"Tıp (hasta beden bilimi) ve Psikiyatri (geri kalanların bilimi?) ayrımı, tıp tarihinin mirasçısı bu ikilem insanı zihin eklenmiş bir bedene böler. Parçalanan hasta bu ağrılarının ve acılarının saptanabilmesi olasılığından uzaklaşır, hiç kimse onu sabırla dinlemez ve şikâyetlerinin anlamını sorgulamaz. Hastane servisleri ya da sosyal hizmet servisleri yardımcı olamazlar ve geri çevirirler onu. Bu dinleme yetersizliği, kuşkulanılan bir iyi niyetin ısrarcı belirtisi, kimlik meselesi haline gelen acıyı azdırır. Ama hekim açıkça görülemeyen organik nedenleri araştırmayı bıraksa ve hastayla karşılıklı bir fikir alışverişi oyununa girmeyi kabul etse ve kendini hastalığın anlamını aramaya verse de kimi zaman acının kalbine ve kimlik ikilemine dokunur." -David Le Breton, Acının Antropolojisi, Sel Yayınları, syf: 44
Reklam
Beyinde olup bitenler hakkında yirmi yıl öncesinden daha çok şey biliyoruz a Glynn'in zarif ve bilgece yazılmış kitabı An Anatomy of Thought'ta [Düşüncenin Bir Anatomisi] belirttiği gibi pek çok şey gizemini koruyor. Daha kötümser olarak, sorunun hiçbir zaman çözülmeyeceğini savunanlar var. Onlara göre bilinç din gibidir: Ona sahipseniz onu inceleyemezsiniz. Bir başka ifadeyle, bilişsel yeteneklerimiz kendi bilişsel yeteneklerimizi anlamaya izin vermez. Dininiz varsa onu inceleyemeyeceğiniz düşüncesi doğru olabilir.
"Aslında, sanat ve ritüel, özellikle de performans, oyunun esas sahasıdır. Bunun nedeni, performans ifa etme sürecinin, oyunu taklit etmekten ziyade onu örneklendirmesidir."
Sayfa 57 - Çeviren: Zeynep Ertan, Ankara: Dost Kitabevi, 2015.Kitabı okudu
104 syf.
9/10 puan verdi
Kitap antropolojiyi daha geniş açıklamalarla tanımlamak ve modern toplumda olması gereken önemine değinmek için sorular sorup farklı bakış açılarıyla cevaplar arıyor. Antropolojik çalışmalar yaparken geçmiş yaşam motiflerini günümüze uyarlayarak yansıtan Japonlara övgüler dile getirirken modern topluma da mesajlar veriyor. Örneklemeleri çok güzel ama daha fazla olsun isterdim. Açıklamalar tatmin edici olmasından ötürü örnek olay-durumları daha çok okuyup ilişkiler kurmak anlatımı daha güçlü kılabilirdi. Ama okunası, kitaplıkta da görülmesi gereken bir kitap olduğuna ikna oldum. Keyifli okumalar.
Modern Dünyanın Sorunları Karşısında Antropoloji
Modern Dünyanın Sorunları Karşısında AntropolojiClaude Levi-Strauss · Metis Yayıncılık · 2018208 okunma
Yazı olmadığında sözlü ifade büyük yapıtlar üretmiştir, bunlar başta sadece belleğe emanet edilmişlerdi: Homeros şiirleri, Ortaçağ destanları, mitler.
Sayfa 120 - En sevdiğim mitolojik karakter: Naakiyanus Attanondrria.
Reklam
Paylaşmak
(...) Çünkü paylaşmak hesap yapılarak icra edilen bir davranış biçimi değil karşılıksız yapılan bir eylemdi.
Sayfa 217 - KolektifkitapKitabı okudu
Bizim insan karakteri olarak bildiğimiz şey doğuştan gelmez; öğrenme yoluyla elde ediliyor olmalı. İçimizdeki gerçek insan, antropolojinin anladığı şekliyle, sosyal ve kültürel dünya ile kurduğumuz bağlantı aracılığıyla ortaya çıkar. Her day. ranışın toplumsal bir kökeni vardır; nasıl giyindiğimiz (ya da aslında niye giyindiğimiz), dille nasıl
Batı Avrupa'da Geçiş sırasında, ilk Afrika dışı göçünü gerçekleştirenlerin soyundan gelen Neandertaller, ilkel bilincin bir türüne, 𝘏𝘰𝘮𝘰 𝘴𝘢𝘱𝘪𝘦𝘯𝘴 toplulukları da üst düzey bilince sahipti. Bu hipotez bazı kafa karıştırıcı konuları aydınlatmaktadır.
Antropolojik söylem, bu anlamda ırkçı söylem gibi çalışır: Kültür, 19. yüzyıldaki "medeniyet" anlamından ayrılıp farkın ifadesi ("Kültür" yerine "kültürler") kullanılır hale geldikçe, kültürel farkın veri kabul edilmesi eğilimi de artar. Her ne kadar kültürün öğrenilen, dolayısıyla da değişebilen bir "şey" olduğu tekrarlansa da, "kültürel fark", tıpkı ırk gibi, veri kabul edilen bir gerçekliğe dönüşür. Feminizmin "kadın doğulmaz, olunur" mottosuyla yola çıkıp kadınlığı ve erkekliği özsel gerçekliklermişçesine ("kadın bilinci", "kadın bakış açısı", "kadın deneyimi" vb.) ele alma yönelimine girmesi gibi.
Cinsiyet Cinsiyet farklılıklarına bakmanın temelde iki farklı yolu bulunmaktadır. Bir yandan, kadın ile erkek arasında belli biyolojik farklar vardır; cinsel organlar farklı görünmekte ve farklı işlev görmekteler, kadınlar çocuk doğurmakta, erkekler genellikle daha büyük vücutlara sahiptir, vesaire. Bu aşamada, daha çok toplumsal cinsiyet
914 öğeden 31 ile 45 arasındakiler gösteriliyor.