Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Profil
subasman / soubassement
Özellikle inşaatçıların sık kullandığı bir kelime. Temel inşa edilirken su basmasın diye bir beton kalıbı koyarlar. Ama bu subasman'ın kelime kökeni itibariyle ne suyla ne de basmakla ilgisi var. Sous, alt taraf; bassement ise temel anlamında. Yani soubassement, temelin altı demek.
Sayfa 74 - Hello, static and constraction!
Türkçemiz, eski Türkçeyi söz dağarcığı ve belli başlı ses ve yapı özellikleriyle yaşatan en büyük koldur.
PDF’İNİ İSTEYENE GÖNDEREBİLİRİM!Kitabı okuyor
Reklam
“Lâedrî, ilmin yarısıdır.” Lâedrî, Arapçada bilmiyorum demektir. Türkçede kim tarafından söylendiği bilinmeyen şiirlere imzâ yerine konan “şâiri meçhul” anlamında da lâedrî kullanılır. “Bilmiyorum diyebilmek, ilmin yarısıdır” t.co/T3MgP0exmp
Küpe
Dede Korkut öykülerinde "çalımlı, erdemli, kurma kuşaklı kulağı altın küpeli Oğuz beyleri" ifadesi, küpe ile ilgili son sözü Reşat Ekrem Koçu'ya bırakma sebebidir: "Şemsettin Sami Bey'in küpeyi kadına tahsis etmesi hatalıdır, çünkü erkeklerde küpe takmışlardır."
Sayfa 95 - Bilge Kültür•SanatKitabı okuyor
Kadının fendi, erkeği yendi… Fent kelimesi azim, kararlılık olarak zannedilir oysa hile, yalan demektir. Kelime dilimize Farsçadan girmiştir. Kadının fendi deyimiyse kadının kurnazlığı demektir.
Kalbî; içten, gönülden, yürekten gelen demek. Sözcük dilimize Arapçadan girmiştir. Ne diyordu şair; "Düşüyor içime dipsiz bir kova, Yaşamak ne zor şey kalbî olana.”
Reklam
Nigehban; bakıcı, gözcü, bekçi demektir. Farsça nigah “bakış” sözcüğü ve ban ekinin birleşmesinden türemiştir. Şairin, “Telaşlı bir kalabalığın ortasında ayaküstü konuşuyoruz. Nedim’in nigehban nergisleri gibi.” dediği…
Kırmızı, bir böcek adından geliyor. (Bu rengin elde edildiği kurtçuktan) Dilimize Arapçadan giren sözcüğün kökü Hint Avrupa dil ailesine uzanıyor.
Üzmek; kesmek, koparmak demektir. Sözcük, Eski Türkçedeki üz- kökünden geliyor. Üzmek, bir canlıya fiziksel zarar vermektir. Sözcük zamanla duygusal hasar anlamında kullanılmış. Fakat değişen bir şey yok. Hâlâ birini üzdüğünüzde ondan bir parça koparmış oluyorsunuz. Üzmeyin.
Afakan değil, hafakan. Hafakan; Arapçadan dilimize girmiş ve yürek oynaması, çarpıntı, yürek sıkıntısı demektir. Hafakan(lar) basmak deyimi, çok sıkılıp bunalmak anlamındadır. Eskiden hafakan ruhu vardı; ayılana, bayılana... Not: İftarı fazla kaçırınca da hafakanlar basar.
Reklam
Alâmetifârika; bir kişiye/şeye özelliğini veren husus, ayırıcı vasıf demektir. Damga, marka anlamına da gelir. Arapça alamet “işaret” ve farika “ayıran” sözcüklerinden oluşuyor. “İnsanın alâmetifârikası nedir?” diye soruyor bir yazar ve ekliyor: “Öleceğini bile bile yaşaması.”
Genellikle bir iltifat ve övgü sonrasında söylenen "estağfurullah" kelimesinin "Aynen öyle!" anlamında olduğunu biliyorsunuzdur. Eğer böyle biliyorsanız -özür dileyerek söylüyorum- büyük yanlış içindesiniz. "Estağfurullah" sözü "Tanrı'dan merhamet dilemek" tir. Derler ki yapılan herhangi bir övgüye mazhar olan zat böbürlenmesin diye "Estağfurullah!" şeklinde karşılık verirmiş.
bezirgân (pazargân)
Farsça bāzārgān بازارگان “dükkâncı, tacir” sözcüğünden alıntıdır.
889 öğeden 841 ile 855 arasındakiler gösteriliyor.