Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Profil
Aristoteles’e göre mutluluk bir haz hali değildir. Sadece zevk üzerine kurulan bir mutluluk anlayışının içerisinde olan insanların hayvanlardan aşağı kalır bir yanının olmadıklarını söyler. Aristoteles mutluluğun kazanımının ilk olarak insanın ne yapmak istediği ile ilintili olduğunu söyleyerek, şu soruyu kendimize sormamızı ister: “Nasıl yaşamalıyız?” Bu sorunun cevabı ile yola çıkan insan, ne yapacağını bilen bir insandır. Ve ne yapacağını bilen bir insan da mutlu bir insandır.
Felsefe tarihinde felsefenin kendisiyle her zaman en yakın ve sı­kı ilişkiler içinde bulunmuş olduğu temel insani entelektüel etkinlik alanlarından biri bilim ise diğeri hiç şüphesiz din olmuştur. Hatta ge­rek Doğu İslam, gerekse Batı Hristiyan tüm Ortaçağ felsefesini felse­feyle din arası ilişkiler probleminin bir tarihi olarak okumak veya an­latmak mümkündür. Öte yandan felsefeyle din arasında onların yapı­larından ileri gelen bazı çok önemli yakınlıklar, hatta bir amaç birli­ğinden söz etmemiz de mümkündür. Çünkü felsefe, ünlü bir Amerika­lı filozofun söylemiş olduğu gibi bir cephesiyle; "Normal olarak dinin her zaman pratik ve duygusal olarak yaptığı şeyi, yani insan hayatını insanın içinde bulunduğu evrenle belli ölçüde doyurucu ve anlamlı bir ilişkiye sokma ve insani işlerin yü­rütülmesinde birazcık bilgelik sağlama çabasını entelektüel planda gerçekleştirme girişimidir.”
Reklam
Bir filozofu önce kendi hayatında, kendi alanında, kendi ilgi ve kaygılarında ve kendi gerek­çelerinde anlamak, onu doğru bir biçimde anlamaya çalışmanın ilk adımını teşkil eder. Haklı olarak işaret edilmiş olduğu üzere anlamak, sevmektir. Anladığımız bir şeyi daha kolayca sevebiliriz. Ancak öte yandan bunun tersi de aynı ölçüde doğru gibi görünmektedir: Bir filo­zofu doğru olarak anlamak için de onu belli bir ölçüde sevmek gere­kir. İşte bu konuda da filozofun hayatı, kişiliği, içinde yaşadığı dünya, ilgileri, kaygıları hakkında sahip olabileceğimiz bilgiler bize yararlı olabilir. Ayrıca bu bilgiler felsefe tarihini soyut ve kuru bir düşünceler tarihi olmaktan kurtarıp ona biraz sıcaklık katabilir ve dinlendirici olabilir. Batı dillerinde tarih sözcüğünün (histoire) iki anlamından bi­rinin, yani "tarih" anlamının, diğeriyle, yani "hikaye" anlamındaki ta­rihle ilişkisinin ortadan kaldırılması gereken saçma bir karışıklık oldu­ğu düşüncesinde değiliz.
Kendi kişiliğini bulan bireyin, ne isterse yapması hür­riyetinin öznel bir ahlaksızlık olarak görünmemesi için sı­nırlayıcı, engelleyici bir yargıya ihtiyacı vardı. Sartre bu yargıyı şu cümle ile belirtiyor: "Eğer başkasının hürriyeti­ni kendiminkine eşit saymıyorsam hürriyeti kendime amaç alamam!"
okumak, yazmak ve yaşamak üzerine - Schopenhauer
İnsan diğer canlılarda olduğu gibi doğduğunda bir ve bütün, derli toplu haldedir. O bütünlükte bir parçalanma yoktur. Bu bütünlüktür onu o zayıf halinde yaşatan... Zaman gelince o bütünün içinden kendisini çıkarır ve ona "ben" adını koyar. Böylece kendisiyle varlıklar arasındaki ilk yarılma meydana gelir. Bu yarık, "ben" dediği şeyi terbiye ederek o bütünle uyumlu hale getirinceye kadar kapanmaz.
Sayfa 65
Kadim Felsefe-Aldous Huxley
Ancak "ben", "beni" ve "benim" ile meşguliyetimizden kurtulduğumuz zaman, içinde yaşadığımız dünyaya gerçek anlamda sahip olabiliriz.
Sayfa 62
Reklam
Kişi, her görüp de unuttuğu yüzü, öldürür- aynada bile olsa..
Sayfa 160 - MetisKitabı okuyor
"Yaptığımız her şey bir gün elbette karşımıza çıkacaktır. Doğruysa doğru, yanlışsa yanlış. Ama en nihayetinde en gerçek haliyle karşımıza çıkacaktır."
Farabi insan için şöyle der: “İnsan ilmi aramakla mükelleftir. İlmi bulmak, onu öğrenmek ve onu anlatmak zorundadır.”
Reklam
“İnsan nedir?” sorusu felsefenin en çok sorulan ve en çok üzerinde düşünülen sorusudur. Bu sorunun üzerine eğilmeden önce Farabi’nin insanın nasıl olması gerektiğine bakmamız gerekiyor. Farabi insan için şöyle der: “İnsan ilmi aramakla mükelleftir. İlmi bulmak, onu öğrenmek ve onu anlatmak zorundadır.” Bunun üzerinden insanı ele alırsak, insan bilmeye muhtaçtır. Bilmeyen insanın aklı ve ruhu boştur. İlimsiz bir insanı hayvandan ayıran fazla özelliği de yoktur. “İnsan ilme aç olmalı ve kendini ilimle doyurmalıdır.” Thales, “İnsan araştıran bir hayvandır” derken, Sokrates, “İnsan, sorgulayan bir hayvandır” der. Aristo ise “İnsan düşünen bir hayvandır” der. Batılı filozoflar hayvan benzetmesi yaparak hayvan ve insan arasındaki çizginin fiziksel özellikler değil tamamen düşünce yapısı ve kavrayış ile alakalı olduğunu söylerler.
"Enerjimizi felsefî olanı felsefî olmayandan ayırt etmek kadar felsefî olanı sözde-felsefi olandan ayırt etmeye de adamamız gerekir."
Bir yandan beyhude düşüncelerin peş peşe sıralanmasından kaçınman, diğer yandansa meraklı ve menfur düşünceler­den uzaklaşman gerekir.
Kamu yararına değilse, hayatının kalan kısmını, baş­kaları hakkında düşüncelerle yıpratma. Çünkü bir başka­sının işlerine, ne düşündüğüne, neyi yapıp ettiğine, neyi ne amaçla söylediğine, neyi aklından geçirdiğine, neyi planladı­ğına ve bunun gibi diğer şeylere kulak asarsan kendine özgü yönetici ilkesiyle ilgilenmekten uzaklaşırsın.
Cins ve ayrımın her biri, türün özünü/zatını ve cevherini bildirmesi hususunda ortaktır. Bununla beraber cins, türün, başkasının da ortak olduğu cevherini veya başkasının paylaşması yönüyle cevherini bildirir.
Sayfa 70 - Litera Yayıncılık, I. Basım, 2018
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.