“Olayların son derece önemli olduğu gözle görülüyordu. Bir tür toplumsal hastalığın başlangıcı olan olaylar çok ağır ilerler, en ufak bir karışıklık onları durdurur, köstekler. Yıkılışları ve yeniden oluşları meydana getiren bir olaydır bu.”
Yazarın okurlara mesajında da yazdığı gibi:
"Yetim Koleksiyoncusu, bize İspanyol gribi yıllarını hatırlatırken aynı zamanda bugünkü deneyimlerimizi derinlemesine düşünmemizi sağlıyor."
Covid-19 salgınından hemen önce tamamlanmış bir kitap ve kitap içindeki İspanyol gribi için salgın önlemleri ve duyuruları sanki bugünün önlemleri gibi.
Kitap boyunca sonu nasıl bağlanacak diye düşündüm durdum. Evet, mutlu bağlanacak ama nasıl? O iç sıkıntısı anlatılmaz. Özellikle de pandemi döneminde okuyor olmak bu kadar etkilemiş olabilir.
Güzel bir kitaptı, bu tarz kitapları sevdiğim için gönül rahatlığıyla tavsiye edebilirim. Güzel bir kurgu olmuş.
Jack London gerçekten çok derin hislerle, duygularla etkileyici kitaplar yazan çok farklı bir kalem. Bu kitapta da bunu aynen hissettim. Öyle bir yazma yeteneği var ki, dokunduruyor, duygulandırıyor. "Martin Eden", "Beyaz Diş" adlı kitaplarında bunu özellikle deneyimlemiştim; duygularıma epey dokunmuşlardı. Eserlerinde bariz bir içtenlik ve duygu var, bu da onu çok farklı yapıyor.
Kitap 100 yıl önce yazılmış ama günümüzü o günlerden görmüş...
Covid-19 ile mücadele ettiğimiz şu günlerde okuyunca hele bambaşka bir anlam kazanıyor. Covid-19 ile kıyaslayınca, aşırı derecede ölümcül olan, milyarlarca insanı öldüren, "Kızıl Veba" salgını anlatılıyor kitapta. Bu salgın belirti göstermeyle birlikte sadece 1-2 saat içinde öldüren amansız bir salgın! Bir şey farkettim ki, Covid-19 böyle bir salgına kıyasla aşırı derecede masum kalıyor; acaba "Kızıl Veba" gibi bir salgın olsa ne yaparız? Bunu düşünmek, hayal etmek bile bir zevksizlik sanırım...
Hikayeyi, salgın öncesinde profesör olan bir akademisyen anlatıyor. Salgında etrafındaki herkesi kaybeden, mucize eseri kurtulan ve tek başına kalan "Granser" isimli profesör...
Kızıl VebaJack London · Can Yayınları · 202032,1bin okunma
Bu hastalık tamamen sizin eseriniz. Dünya'yı dize getirmek için onu siz icat ettiniz. Zamanı geldiğinde Dünyalıları mucizevi panzehirinizle kurtaracak bir kahraman olacaktınız.
Evde yalnız olmayı seviyorum,
Gizlice komşuları izliyorum,
Durup dururken ağlıyorum,
Dans ediyorum,
Bazen anlam veremediğim şeyler yapıyorum,
Saatlerce bilgisayar başında takılıyorum,
Gördüğüm her şeyi yiyorum,
Dünyadaki en iyi dansçı ve şarkıcıyım gibi davranıyorum,
Sonra yine ağlıyorum,
Ve sonra eve dönüyorlar ve
“Ne yaptın bütün gün evde?”
Ben sadece “Hiçbir şey.” diyorum
"Gerçekten de uçurumun kenarında olan ve büyük bir gemi enkazı tehlikesiyle karşı karşıya olan mevcut dünyamız için bir metafor, yani simgesel bir mecaz diyebilirim.."