Acilen bu serinin devamının çıkması lazım çünkü âdeta büyülendim. İlk başta okurken birinci kitaba göre daha az seveceğimi düşünürken sonlara doğru kalp atışlarım o kadar hızlandı ki nasıl hızlı hızlı okuduğumu anlatamam. Peri Prensi İle Dans'ı okurken aslında farkettim ki ilk kitap biraz daha durgunmuş. Yani ilk bu kitabı okuyup sonra Elf Kralı İle Anlaşmayı okusaydım muhtemelen Elf Kralı İle Anlaşma beklentimin altında kalırdı. İlk kitabın konusu ve karakterleride çok güzeldi elbette ama her şey saray ve Luella'nın etrafında dönüyordu. Elf Kralı ile İnsan Kraliçe arasındaki aşk daha ön plandaydı gibime geldi. O yüzden aşk bakımından ilk kitabı, macera bakımından ise kesinlikle Peri Prensi İle Dans'ı tercih ederim. Ayrıca perilerin evrenini, elflere göre daha çok sevdim.
Kitaplar birbirinden bağımsız olarak okunabilse de üstte bahsettiğim gibi beklenti açısından Elf Kralı İle Anlaşma'dan başlamanızı tavsiye ederim.
Osmanlılarla Avrupalı güçler arasındaki savaşları Müslüman-Hristiyan cepheleşmesi diye abartmak budalalıkların âlâsı olacaktır. İnebahtı devrinde bile Akdeniz'deki Hristiyanlarla Müslümanlar arasındaki karşılıklı ilişkileri çarpışmalar kadar bağlantılar da karakterize ediyordu. Fransa, Osmanlılarla iyi ilişkiler sürdürüyordu; Venedik, Cenova
Andong kentindeki mezarlığın yapılacak bir inşaat için başka yere taşınmasına karar verilir. Böylelikle yüzlerce yıllık mezarların açıldığı hummalı bir çalışma başlar. Mezarlardan birinde "1 Temmuz 1586" tarihli bir mektup bulunur. Bir genç kadının, erken yaşta ölen kocasına olan duygularını anlattığı kâğıtta şunlar yazılıdır: "İkimizin de saçları ağarıncaya dek benimle yaşamak istediğini söylerdin. Bensiz nasıl ölüp gidersin?.. Gizli gizli gel bana... Söyleyecek çok sözüm var ama daha fazla yazmayacağım."
Aşkın zamanı ve mekânı aştığını anlatan bu mektubun yanında bir de ayakkabı vardır. Kadın, saçları beyazlaşıncaya dek birlikte yaşayacaklarını söyleyen kocasını, kestiği saçlarından örerek yaptığı bir çift ayakkabıyla uğurlamıştır, ölümün ardındaki dünyaya!.. Kenevir kabuğu ve genç bir kadının saçlarından yapılan bu ayakkabı, müzelerde sergilenen zümrüt ya da pırlanta taşlı kral veya kraliçe ayakkabılarından çok ama çok daha değerlidir.
#artemisaşkına Ay Günlükleri Serisinin 3üncü kitabı #cress ile karşınızdayım!
Evet, masallar #bilimkurgu #fantastik olarak uyarlanmış demiştim önceki kitaplarda. Cinder, #külkedisi 'nden ama bir sayborg, mekanik ustasıydı. Scarlet, #kırmızıbaşlıklıkız 'dı ve Wolf'a aşıktı Cress ise #rapunzel 'saçlarını uzat, altın merdivene tırmanayım- ama onu kurtaran bir prens ya da kahraman değil. Zamparanın önde gideni
Efenim, ilk iki kitabın kahramanları üçüncü kitabın kahramanlarıyla buluşmak için çok çaba harcadılar. Cress bir uyduda 7 yıldır hapisti ve görevi Ay kraliçesi için Dünya hakkında bilgi toplamak, hackerlık yapmaktı. Gizlice pekçok dünyalıya yardım etti ve bunlardan biri de Cinderdı.
Ama bu macerada işleri çok zor. Kraliçe, kral Kai ile evlenmek üzere ve evlenmezse dünya kaosa mahkum. Cress'i kurtaracaklarken tuzağa düşüyorlar ve Scarlet düşman eline düşüyor.
Kai'yi Ay Kraliçesinin pençesinden kurtarabilecekler mi?
Scarlet hala yaşıyor olabilir mi?
Cress gerçekte kim?
Serinin bu kitabını gerçekten büyük bir heyecanla okudum. 10 puan verdim
Bu arada #grimmmasalları 'nın orjinal versiyonlarını okumak için artemisyayinlari 'na göz atın. Resimli, ciltli 1000 sayfa kadar bir kitabı var ve artık masallar size şirin görünmeyecek
Nathan’ın Avam Kamarasından Lordlar Kamarasına yükselişi İngiliz Başbakanı Wm. E. Gladstone ve Lord Grenville sayesinde olmuştur. Kraliçe Victoria bu duruma, “Bir Yahudi’nin Lordlar Kamarası’na sokulmasının yaratacağı zararlar” açısından karşı çıkmıştır. Kraliçe’nin içgüdüsel olarak karşı çıktığı bu karar kendisine karşın uygulamaya konmuştur. Nathan’ın yükselişi İngilizlerin Yahudilik dışı aristokrasinin Yahudilerin plütokrasisi tarafından ekarte edilmesine neden olmuştur. Bu noktadan sonra İngiltere, Yahudi hükümetler dönemine başlayacaktır.
Çarpık Aşk'ı okurken Rhys ve Bridget benim favori çiftim olacak diye düşünmüştüm. Karakterlerini daha kitabı okumadan sevmiştim. Ama Çarpık Oyunlar'a başladığımda düşündüğüm gibi olmadı malesef. Karakterlerini çok sevmeme rağmen kitaptan resmen nefret ettim. Okurken sıkılıp yarım bırakmayı dahi düşündüm. Ama kendimi zorlayarak bitirmeyi
Isminden fantastik bir kitap sandığım, ama aşk kitabı olan bu kitap hakkında yorumlarım
Öncelikle krallık ve taht kavgaları cok hoşuma gidiyor. Nitekim bu kitapta her iki krallığında farkli ozellikleri bir yana, ortak noktası, çocukları arkasındaki taht kavgaları.
Okurken elimden bırakamadım, nitekim 24 saat gecmeden bitmiş oldu.
Fakat üzüldüğüm 2 nokta var
1. Fantastik hiç bir ögenin yer almaması.
Ruhlar diyince ne bileyim hayaletler bekledim ben. (Belki 2. Kitaba)
2. Güçlü başrol kadınları cok severim. Bu kitabın başrolü de geleceğin kraliçe adayı bir kız. Çok büyük beklentiyle başlamıştım AMA kızdan hic bir performans görmedik. Ne zaman saldırıya uğrasa başka biri tarafından (genellikle prensler) kurtarıldı. Hani annesi özel eğitim vermişti hani çok cesur ve güçlüydü. Hele kitabın sonlarında sürekli ağlıyordu.
Bu kısım beni çok uzdu. Daha güçlü bir kadın başrol görmek isterdim.
Yine de merakla 2. Kitaba gectim. Bakalım nasıl olacak.