Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Şeyh Sait Ali ve Molla Selim adlarındaki iki Kürt dinî lider, Bitlis'te bir isyan tertiplediler. Bitlis şehrini ele geçirmeye yeltendiler. Üç gün süren bir mu- harebeden sonra Osmanlı güçleri onları yendi. Molla Selim destekçileriyle birlikte Rus Konsolosluğuna kaçmayı başardı. Birinci Dünya Savaşı başlayana kadar orada, diplomatik dokunulmazlık sayesinde korundular. Savaş başlayınca, himayelerini kaybettiler ve idam edildiler.
Sayfa 117 - TÜRK TARİH KURUMU YAYINLARIKitabı okudu
İsmail Simko, Osmanlı-İran hududunda yer alan, konfederasyon hâlindeki güçlü Şikak Aşiretinin reisiydi. Simko 1911'de Osmanlı askerleriyle muharebe- lerde savaşmıştı. Ruslar onu 1912'de, Rus Güney Kafkasya'sının başkenti olan Tiflis'e getirdiler. Orada ona madalya takıp aylık bağladılar ve Simko ile adamlarına, Rusya'nın işgal ettiği Osmanlı hududundaki İran'ın batı topraklarında güvenli yerleşim hakkı tanıdılar. Simko Osmanlı topraklarına 1913 yılında, çok önemli bir akın tertiplemeye kalkıştı ve Osmanlı güçleri tarafından durduruldu. Ardından gelen savaş sürecinde tehlike arz etmeye devam etti. Ruslar tarafından finanse edilen Şeyh Taha adındaki başka bir aşiret reisi 1913 yılında, Rusların işgal ettiği İran topraklarından saldırı tertipledi, fakat yenildi. Kendisine ve adamlarına Ruslar tarafından İran topraklarında iltica hakkı tanındı. Barzani Aşiretinin reislerinden Şeyh Abdüsselam adındaki bir Kürt dinî lider, Osmanlı güçleriyle 1910 yılından 1914'e kadar savaştıktan sonra İran'daki Ruslara kaçtı.
Sayfa 116 - TÜRK TARİH KURUMU YAYINLARIKitabı okudu
Reklam
Anlaşılıyor neden batırabildik koca imparatorluğu on yıla vardırmadan...
Ermeniler 1895'in Ekim ayında Bitlis'te, Cuma namazı sırasında camide ibadet etmekte olan halkın üzerine ateş açtılar. Güvenlik güçlerinin camilere müdahale etmesi üzerine, isyancılar depoları işgal edip sokaklarda Müslümanlara ateş ettiler. Misilleme olarak, Müslümanlar da Ermenilere saldırdı. Polis asayişi temin etmeye çalıştı ve ilave güç yollanması için haber salmak istedi, ama Bitlis'in dışarıyla irtibatını sağlayan telgraf telleri kesilmişti. 120 Ermeni ile 30 Müslüman'ın öldüğü rapor edildi. Ermeniler 1895'in Kasım ayında, Diyarbakır'da bir camideki Müslümanlara, Cuma namazı sırasında ateş açtılar. Olayın ardından çıkan çatışmada, çarşıdaki dükkânların çoğu yangından telef oldu. Hem Ermeniler hem Müslümanların her ikisi de can aldı ve yangınları çıkarttı. Ermeniler aynı ay içinde, Merzifon'daki camide ibadet etmekte olan Müslümanlara, Cuma namazı sırasında saldırdılar. Konsolos- lar onların "çok sayıda" Müslümanı öldürdüğünü kayıt ettiler. Takip eden pazar günü ise Türk, Kürt ve Çerkezler, Merzifon çarşısına saldırdılar. Bu çarşıdaki dükkânların çoğu Ermenilere aitti. Yağmacılık ve katliam sırasında; "Birçok Ermeni hayatını kaybetti.
Sayfa 51 - TÜRK TARİH KURUMU YAYINLARIKitabı okudu
MED FEDERASYONU (İMPARATORLUĞU) Medler Asur başkentini kuşatabilmek için, kraliyet cephe gerisini Tarbis'te (modern Kürt köyü Şerif Han) kurmuşlar, Dicle'yi geçmişler ve güneye yönelerek, aralarında üç başkent ile iki kraliyet şehrinin bulunduğu Ashur. Kalhu, Ninova, Dur Şarukin ve Balawat'ı, yani Asur ülkesinin can damarlarını kuşatmışlardı. M.Ö. 612 yılının Ağustos ayına gelindiğinde, Ninova alınmış ve Asur ülkesi tarihe karışmıştı.
Bi rêzdarî û qedirbilindî bi bîr tinim
Bedîrxan Celadet Alî (1893-1951) Dilbilimci,şair,siyasetçi. Bugün Türkiye Kürtleri tarafından kullanılan Latin harfleri temelli Kürt alfabesinin hazırlayıcısı. Celadet Ali Bedîrxan, Emîn alî Bedîrxan'in ikinci büyük oğlu olarak İstanbul'da doğdu. İstanbul üniversitesi'nde hukuk öğrenimi gören Celadet Alî, eğitimini Almanya da tamamladı. Birinci Dünya Savaşı sırasında Osmanlı ordusu saflarında Kafkasya Cephesi'nde Ruslara karşı savaştı. Osmanlı imparatorluğu'nun dağılmasndan sonra Kürtlerin bağımsızlığı için çalıştı. Kemalist kadroya karşı olan ve mahkum edilen Celadet Alî 1922 veya 1923 yılı başlarında ailesi ile birlikte Mısır'a gitti. Mısır'a göçünce Celadet ve kardeşi Kamuran eğitimlerini tamamlamak için Almayaya gittiler. 5 Eylül 1927 Beyrut' ta çoğu Türkiye'den sürgün edilmiş, ayrılmak zorunda kalmış, Kürt aydınları ile birlikte "Xoybûn" Cemiyeti' ni kurdu ve ilk başkanı seçildi. Bundan sonra kendisini Kürt dili ve kültürü ile ilgili çalışmalarına veren Celadet Bedîrxan, Lâtin alfabesini Kürtçeye uyarladı. Yayınları ile Kürt dili ve edebiyatına yaptığı katkılar yakın dönem Kürt kültürel uyanışında öncü rol oynadı. Celadet Alî Bedîrxan 1951 yılında Şam da hayatını kaybetti. Ölümünden sonra eşi Ruşen hanım milliyetçi faaliyetlerine devam etti.
Reklam
Paşa Hazretleri, burada birçok kimselerce henüz malum olmayan bir hakikati zikredeceğim. Zatı fahimaneleri elbette hatırlarsınız. Dedim ki elinizde Kürt'ten maada unsur kalmamıştı. O Kürtler ki vaktiyle Diyarbekir'de bulunduğunuz zaman kalplerini kazanmağa çalışmıştınız. İttihat ve Terakki ruesası bir mürebba vücuda getirip zatı fahimanelerine tahsis edeceklerine Enver, Talat ve Cemal Paşalar bir müselles teşkil eylemişler ve Anafartalar kahramanını kadro haricinde bırakmışlardı. Trablusgarp harbi esnasında çadırından çıkarken etrafınızda bulunanlara "Napolyon geliyor" istihzası ile gösterdiğiniz Enver Paşa hakiki bir Napolyonluğa yelteniyordu. Cemal Paşa Arabistan veysruvası olmuştu. Onun Suriye'de Arap İmparatorluğu ilan edeceği ve siyah kalpağını atıp başına bir murassağ bir tac giyeceği şayiaları deveran ediyordu. Zatı fahimaneleri ise Diyarbekir'de bir Türk muhitinde bulunuyordunuz. Arkadaşlarınıza muhalif ve harbin bitiminde Türkiye'nin parçalanacağına müteakip olanların belki birincisi idiniz. Kürtlere hoş görünmek istediniz ve ilk defa olmak üzere, muahharen Elaziz'de idam ettirdiğiniz, Dersim Mebusu Hayri Bey'in kumandasında, karargahınıza merbut bir Kürt taburu teşkil eylediniz. Efrad ve zabıtanı kamilen Kürt olan bu taburun kıyafeti de temamen Kürt kıyafeti idi. Bu tabur efradı şalûşapik ve kolos giyiyor, Kürt hançeri takıyorlardı. Kumandanlar değilse de emirler aralarında Kürtçe olarak söyleniyordu. Bu, Osmanlı ordusunda Kürtlere ilk defa yapılmış bir cemile idi.
Sayfa 23
2. Tanzimat sonrasından bahsediyor - 10 Temmuz (23 Temmuz)1909
Hatırımda kaldığına göre 10 Temmuzun ikinci senei devriyesi henüz idrak olunmamıştı. Bir gün Şehzadebaşında bir tiyatro binasında mühim bir konferans verileceğini edebiyat öğretmenimizden öğrenmiş ve bu gibi şeylere meraklı birkaç arkadaşımla konferans mahalline gitmiştim. Sahneye iki adam çıktı. Biri Yusuf Akçora Bey idi. Arkadaşını bize takdim
Sayfa 17
Prens Sabahattin merhumun Osmanlı İmparatorluğu için vaktiyle tavsiye ettiği bu tarzı idare vakti zamanında, günün devlet adamları tarafından idrak ve kabul edilmiş olsa idi, kim bilir, belki de, İmparatorluk taşa çalınmış bir avuç bilye gibi darmadağın olmaz idi.
Sayfa 48
Avrupa'da sosyal bilimlerin öncüleri ortaya çıkarken Osmanlı İmparatorluğu Ortaçağ skolastik düşüncesinin egemen olduğu feodal bir devletti. Türk filozof ve din adamları, Tanrının mutlak iradesiyle kulun bağıntılı iradesi arasındaki ilişkileri aramakla, bunların insan davranışlarına olan etkilerini incelemekle ve Kur'an'ı yorumlamakla yetiniyorlardı.
Sarmal Yayınevi 1995 Sayfa: 32
Reklam
Osmanlı İmparatorluğu, Hindistan'da kendi imparatorluğu aleyhindeki Rusya ve diğer Avrupa güçlerinin planlarına mukabil, kendisini bir koruyucu olarak ayakta tutmayı amaçlayan İngiliz siyasetiyle uzun süren çöküşü boyunca desteklenmişti. Ne var ki 1908 Jön Türk devrimi ve daha sonra İstanbul'daki siyasi değişiklikler, Türkiye'nin 1914'te savaşa Almanya'nın tarafında girmesine yol açtı. Bu, daha sonra imparatorluğun devamı için vahim olduğu ortaya çıkan bir davranıştı. 1914'te Basra gibi stratejik bir limanı ve komşu Osmanlı vilayetini ele geçirmek üzere Hindistan'dan bir İngiliz seferî kuvveti gönderildi ve bunu 1917'de Bağdat'ın ve 1918'de de Musul'un işgali takip etti. Bu şehirlerin merkezî oldukları üç Osmanlı vilayeti ayrı olarak yönetiliyordu ve herhangi bir türden birleşik bir ortak kimliği oluşturuyor görülmüyordu; her ne kadar Bağdat'ın diğerlerinin üzerinde önceliği olsa da. Yarıdan fazlası Şiî, yaklaşık yüzde 20'si (çoğunlukla kuzeyde yaşayan) Kürt ve yüzde 8'i de çeşitli Hristiyan, Yahudi ve diğer azınlıklardan oluşan karma nüfus 3 milyon civarındaydı. Yönetici sınıf ise hem Osmanlı ordusunda hem de mülki idarede önde gelen çoğunlukla Sünnî Araplardı. Şiî ulema ve tüccar toplulukları ve kırsal bölgelerdeki birçok aşiret, çoğunlukla kendilerine tamamen husumetle olmasa bile işkille bakan Osmanlı yöneticilerinden uzakta kalıyorlardı.
Sayfa 557 - Osmanlı İmparatorluğu’nun ÇöküşüKitabı okudu
Tukyuların maddi hayatına gelince, bunu bize Çinli tarihçiler tasvir etmişlerdir. 581 senelerinde bir müellif onları şöyle tasvir etmektedir: "Saçlarını uzatır, serbest bırakırlar; keçe çadırlarda otururlar. Su ve otlak bulmak için bir yerden bir yere göç ederler. Başlıca uğraştıkları sürü beslemek ve avdır. İhtiyarlara saygıları azdır.
Sayfa 102Kitabı okudu
“Ruslar tarafından cesaretlendirilen ve ümitlendirilen Batı İran'daki Kürt kabileleri İran'daki Osmanlılara ait mal, mülk ve işyerlerine geniş çapta zarar verirken, harbin başlamasından çok evvel, sınırdan karşıya geçerek Osmanlı köylerine hücumla küçük çapta bir savaş çıkardılar.”
Mutlu geceler
Milattan önce 331 yılında Filipin oğlu makedonyalı İskender Kürt dağlık bölgelerine doğru yürüyemedi. Dicle nehri'ni geçerek peşabut yakınlarında nehrin sağ kıyısı boyunca yürüdükten sonra Erbil kentine doğru Güneydoğu tarafına kıvrılıp bu civarlarda aha men iş imparatoru 3.Dairüs ile gogmila m tepesinde çarpıştı. Aha Memiş kralının ilk dönemlerde iltica ettiği medya ülkesindeki yerel aşiretlerle birlikte aşiret güçleri ona karşı direnip onu kovalamış olmalılar ki İskender, babillerin geçtikten sonra Zagros dağları'ndan geçerek Medlerin eski başkenti ekbatan'ı ele geçirdi ve böylece güneydeki Kürt bölgeleri iskender'in imparatorluğu'na geçti.
Sayfa 125
Hiçbir şey Osmanlı İmparatorluğu'na Merzifonlu Kara Mustafa Paşa'nın hırsı kadar zararlı olmamıştır. Mustafa Paşa Belgrat'a kadar aynı debdebe ile sürüklediği padişaha bile Viyana'yı zaptetmek niyetinden bahsetmez. Hattâ asıl kararını bütün serhat paşaları ve tecrübeli harp adamlarının itirazlarına rağmen yolda verir. İşsizliğin ve ikdisadî buhranın en son haddini bulduğu, her sene Anadolu'da devleti tehlikeye düşürecek birkaç isyanı beslediği, emniyetsizliğin ve ihanetin devlet adamlarını kurt yaptığı bir devirde Kanunî'yi yenmek, onun başaramadığını başarmak istiyordu. Bununla beraber başlangıçta Viyana bozgunu devletin kaybettiği muhaberelerden biriydi. IV. Mehmed şaşırmasaydı felâket çabuk tamir edilir ve ufak bir hudut tashihi ile iş kapanırdı. Fakat padişah vaziyetin adamı değildi. Kara Mustafa Paşa ise büyük kumandanların çoğunu ortadan kaldırmıştı.
Sayfa 186
497 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.