DNA bu iletişimi gerçekleştirmek için özel enerji kanalları kullanır. Bu kanallar "Kurt deliği" olarak adlandırılır. Bu tanımı ilk defa Albert Einstein ve Nathan Rosen kullanmıştır, hem de 1935 yılında. Bu terim aynı mekanın iki tarafının bir tünelle nasıl bağlı olduğunu belirtmek için seçilmiştir. Kurt de­ liklerinin sayesinde kendisiyle rezonansa geçmek is­tediğimiz kişinin ne kadar uzaklıkta olduğunun önemi yoktur. Kişi yanımızda yatakta yatabilir ya da yerkürenin diğer ucunda, uykuda ya da uyanık olabilir. Yolladığımız her şey, aynı anda hiper uzay­daki bir tünel aracılığıyla, alıcımızın DNA ' sı tara­fından alınıp değerlendirilmek üzere hedefe ulaşacaktır. DNA ' nın bu enerjiyi sadece almakla kalmayıp, kaydedeceğini de belirtelim. Demek ki DNA, bir yandan da bilgi deposu olarak işlev görür. Böylece içimizde muazzam bir veri tabanı oluşur.
Başına gelecekleri bilse, katiyen çıkmazdı o yolculuğa Sabahattin Ali....
Sabahattin Ali, Bulgaristan'a kaçmasını sağlayacak kişinin istihbarat ajanı olduğunun farkına varamadı. Kendisini, adı ölüm olan o dipsiz kuyuya bıraktı. Kuyucaklı Yusuf, İçimizdeki Şeytan, Kürk Mantolu Madonna, bir dolu öykü ve çoğu şarkı olacak şiirler yazamayacaktı artık. Devlet eliyle öldürülecek, Ankara isimli yeni romanı da yarım kalacaktı. Başkentte devletin acımasız çarklarının nasıl döndüğünü, siyasilerin ve bürokratların kirli ellerinin nerelere uzanabildiğini yazacaktı mümkün olsa. Yazamadı. Başına indirilen bir odun parçasıyla, kanlar içinde yığıldı yere. Yeşil mürekkepli dolmakalemi düştü cebinden. Çantasından, yeni romanının sayfaları savruldu etrafa. Yazıları yetim kalmıştı. Biricik kızı Filiz de öyle. Gözleri bir daha açılmamak üzere kapanırken, cüzdanında güzel Aliye'nin fotoğrafları da ağlıyordu. Kısacık bir hayata, nesilden nesile miras kalacak eşsiz eserler sığdırmayı başarmış, vatansever bir aydındı Sabahattin Ali. Yazılarıyla haksızlığa, baskıya ve dayatmalara başkaldıran, aşka âşık bir sevda adamıydı.
Reklam
Zaman bizi nasıl da değiştiriyor.
Sürüsünü Bulmak
Kendi vahşi güzelliğimizi kabullendiğimizde, artık o da bakış açısının bir parçasıdır ve bir daha bundan ne etkilenecek kadar haberdar oluruz ne de onu yüzüstü bırakır ya da reddederiz. Bir kurt, sıçradığı zaman ne kadar güzel olduğunu bilir mi? Bir aslan, oturduğunda ne kadar güzel bir şekil oluşturduğunu bilir mi? Bir kuş, gürültüyle kanatlarını açtığında duyduğu ses karşısında hayranlıkla karışık bir duygu hisseder mi? Biz de onlardan öğrenerek sadece kendi gerçek tarzımızla davranır ve doğal güzelliğimizden geri çekilmez ya da saklanmayız. Yaratıklar gibi, biz de olduğumuz gibiyizdir ve doğru olan da budur. Kadınlar için bu arayış ve buluş, vahşi olana, doğuştan kendileri olana duydukları gizemli tutkuya dayanır. Bu özlemin nesnesini biz Vahşi Kadın olarak adlandırdık; kadınlar onu adıyla tanımasalar, nerede yaşadığını bilmeseler bile, ona doğru çekilirler: Bütün yürekleriyle onu severler. Onu özlerler ve bu özlem hem harekete geçme gücü, hem de harekete geçmenin kendisidir. Vahşi Kadın'ı aramamızı ve bulmamızı sağlayan bu özlemdir. Bu ilk bakışta tasavvur edilebileceği kadar zor değildir, çünkü Vahşi Kadın da bizi aramaktadır. Biz onun yavrusuyuz.
Sayfa 214Kitabı okudu
"Ne olur bizi birbirimize yaz, ne olur bitir artık şu hasreti ."
Tekrar ediyorum, bir tilki kadar kurnaz, bir tazı kadar çevik, bir sırtlan kadar yırtıcıdır!.. Bu sırada bir ses duyuldu: - Oh, oh... Sinyor Peter'in şerefi ve keyfi eksilmesin! Böyle kimi övüyorlar? Dinleyenler masallardaki devlerin yeniden dünyaya döndüklerini sanacak! Tilki, kurt, tazı... Arslan, kaplan da vardır belki.
Reklam
1.000 öğeden 721 ile 730 arasındakiler gösteriliyor.