Ebru okuyacak, doktor olacak ama bu arada bahçeden gelen leylak kokusu gibi ince ince Erkan'ı sevecek. İşte Ebru'nun kendince sevmesi budur. Uzaktan, yarasız, kanamasız bir sevda!
İnsan, dinin arkasına sığınıp kendince teselli buldukça çırpınmayı, mücadele etmeyi bırakıyordu. Oysa bize zalimlik karşısında onu kabullenmemiz değil avaz avaz bağırmamız, hatta hiçbir şey yapamasak dahi -elimizden geldiğince kalbimizle haksızlığı kınamamız gerektiği öğretilmişti.
- Neymiş peki senin hayatının amacı?
- Dünyadaki varlığıma kendimce bir değer katmaya çalışıyorum. Hayatımın anlamını kendim yaratmaya çabalıyorum. "Yaşamak için bir sebebiniz varsa her şeyle baş edebilirsiniz," demiş Nietzsche.
"Anlamlı bir hayat zorluklar içinde
geçse de son derece tatmin edici olabilir," diyor ayrıca.
Günlerden birinde Mecnun'u bir duvarın üstüne oturmuş, ayaklarını sallandırmış otururken gördüler. Kerpiçten duvarın üstünde gayet neşeli ve bahtiyardı. Kendince konuşuyor, Işaretleşiyor, kah gülüyor, kah ağlıyordu. Gelen geçen bu hale bakıp alay etmedeydiler. Nihayet bir gönül eri oradan geçti. Bakınca Mecnun'un yanında Leyla'nın da oturmakta olduğunu gördü. Başkasına gizli olan ona açılmıştı. Şükretti:
"Bir ömürdür koşup durdum... Çok da yoruldum... Ama sonunda bu ikisinin mutlulukla bir araya geldiklerini gördüm!.. Çok şükür Tanrı'yal.."