Geçen Platon’un “Devlet” eserini okudum. Kitapta altı çizilemeyecek cümle bulmak bir hayli zor. Kitap da bundan 2200 yıl öncesinden ideal bir devletin nasıl olmasını gerektiğinden diyaloglar şeklinden bahseder. Tabii Platon burda öğrencisi olduğu Sokrates’in ağzından anlatır bize. Soru-cevap şeklinde olan diyalogların beni bu kadar tatminkar bir biçimde etkileyebileceğini başta düşünmemiştim. Eserde ilk defa o dönem de Homeros’un tanrılarını reddeden birini gördüm. Bu Sokrates’ten başkası değildi.Sokrates herşeyi ölçüp tartan, sorduğu sorularla doğruyu bulmaya çalışan büyük bir filozof. Eserde Sokrates’in, ülkenin yöneticilerinin filozoflardan oluşması gerektiğini anlatır. En azından kendi kafasındaki ideal devlet anlayışı bu şekilde.
Biraz araştırma yaptım. Tarihte daha önce hem filozof hem de kral olan biri var mıdır diye. Marcus Aurelius ile tanışmam bu şekilde oldu. Çoğu tarihçilerin,Roma imparatorluğuna en parlak dönemini yaşattığı söylenir. Büyük erdem sahibi,askerlerine karşı saygılı,komutanlarla fikir alışverişi yapan bir imparator. Hatta ülkeyi sekiz yıl kadar yeğeni ile beraber yönetmiş ki bu tarihte ilk olan bir şey. Düşünsenize bir imparatorluğun iki imparatoru var.
Kana ve şiddete gelemeyen bir filozof imparator olduğundan dolayı, gladyatör oyunlarında gerçek kılıç yerine ucu kör kılıç kullanılmasını emretmiştir. Yazıyı imparatorun bir sözü ile sonlandırayım “sabahleyin uyandigimda kendi kendime şöyle söylemeliyim: bugün de merakli, hayırsız, kaba, kıskanç ve bencil insanlarla karsilasacagim.”