Selamünaleyküm.
Turan Dursunun henüz Müslümanken(?????) Yazmış olduğu bu kitap Müslümanlığı(???) Ve Nurculuğu(????) Mukayese(?????) Etmiş.
Doğrusu bu kitabın ismi niye bu kadar saçma bir türlü anlamadım. Gerçi evet, içeriği kadar saçma. Çünkü içerisinde yüzlerce asılsız iddia var. Hepsine cevap verecek kadar ciddiye alamayacağım Turan Dursunu.
Dükkânda "işe yaramaz' diye ayrılan kitaplarımız da vardi. Öylelerini kapının arkasına sıralardık. Haftada bir ya da iki defa Vefa'dan, Süleymaniye'den siyah çarșaflı bir kadın yanında gelini ile birlikte gelirler; ayırdiğımız kitapları elden geçirir, kendi işlerine yarar bulduklarını da bizden kilo ile satın alırlardı. O kadınlar aralarında Arapça konuştuklarından bir șey anlamaz, kavga ediyorlar sanırdım. Meğerse Siirt'ten gelmişler ve topladıkları kitapları da komşu kadınlara kese kâğıdı yaptırıyorlarmış. Kocaları da kese kâğıtlarını
pazarcı esnafina satıyormuș. İlerleyen yllar içinde bu kese kâğıtlan, hijyenik olmadığı için yasaklandı ama düşünsenize, böyle böyle nice önemli kitap bu kese kâğıtlarına malzeme oldu.
M.Ö. 6. yüzyıl sonlarında Caere (Türkçe okunuşu, Tsere) ile Kartaca arasında imzalanıp, Etrüsk ve Puni dilinde olması yüzünden iyi anlaşılan sözleşme, erkeğin düşük statüsünü resmeder. Bu sözleşmede, güçlü bir devletin hükümdarı, kendini, itaat edip tamamı ile bağlı olduğu tanrıçanın (Kadın ilahenin) kölesi ilân eder.
Kadının gerçek yaşamdaki olağanüstü yüksek statüsü, onun, öteki dünya ile bağlantısını desteklemektedir. Hatta cinsiyet simgeciliğinde, kadın, evin (geniş anlamda evrenin) sahibesidir, erkek ise, neslin devamı için kendinden bekleneni yerine getirmekten sorumludur.
M.Ö. 5. yüzyıl mezarlarındaki bu tür hukuki ayrımlar, kadınların lâhit (daha saygılı, ev fikri de aynıdır), erkeklerin ise taş banka defnedilmesi ile vurgulanır.
Etrüsklerin ana kadın tanrıçası olarak yorumlanan savaşçı kadın, Grek-Latin mitolojisinde tanımlanan ve dünyayı tiranca yöneten aşk tanrıçasının, Turan Kraliçesi olduğunu hatırlamakta yarar var.
Avrupa tüm Ortaçağ boyunca değerli maden yokluğu yüzünden büyük sıkıntı çekti.
Ancak beklenmedik bir anda, 16.yüzyılın ortasından başlayarak, Amerika kıtasındaki sömürgeleri, özellikle de Meksika ve Peru, İspanya'ya tonlarca gümüş akıttı.
İspanya sınırlarını da aşan bu günüş bolluğunu, Venedik elçisi Vendramin, "evlerin çatısına yağan ve ilk düştüğü yerdekilere hiçbir yarar sağlamadan süzülüp aşağı akan yağmura" benzetiyordu.
Değerli madenler bu şekilde, Batı'dan Doğu'ya ilerleyerek, bir ülkeden diğerine hızla yayıldı.
Bu arada Avrupalıları imrendiren Doğu malları baharat, ipek ve özellikle de porselen- aksi yönden (Doğu'dan Batı'ya) hareket ederek bütün dünyada yoğun bir ticaretin gelişmesini sağlıyordu.
Bu ticari gelişmeye olanak sağlayan temel araç da, İspanya'da “SEKİZLİK REAL YA DA PESO,
Anglo-Sakson ülkelerde “SEKİZLİK SİKKE” ve İtalya’da “PİASTRA” diye adlandırılan kaba ve ağır bir madeni paraydı.
Türkiye'den İran'a, Hindistan'a, Çin'e kadar, bu sikke en çok aranan şey oldu ve kıtalar-arası karşılıklı ticaret yöntemini çalıştırmak için gerekli olan paraya çevrilebilir değer sağladı.
Cipolla, İspanyol-Amerikan gümüşünün heyecan verici ve ilginç öyküsünü akıcı bir dille 104 sayfada anlatmış.
G. İSTEM:
1. Sanık ALPARSLAN TÜRKEŞ'in eylemine uyan T.CK.nın 146/1 madde ve fıkrası uyarınca cezalandırılması,
EYLEMİN YASAL TANIMI: Sanıklardan bir kısmına yüklenen Türk Ceza Yasasının 146. maddesinde belirlenen eylemin oluşup oluşmadığını saptamak amacıyla, öncelikle yaşanın 141/3-168 ve 149. maddelerinin daha sonra ise aşamalı biçimde 146.