Çocuksu bir tutkuyla kafama taktığım Türkoloji yanlış seçimdi. Öğretim görevlileri de, öğrettikleri de, öğrencileri de, çok dışımda, uzağımdaydı benim. Kötü yanılmıştım. Katlanmaktan başka yol da yoktu. Fuat Köprülünün Türk Edebiyatı Tarihi’yle iki yıl sonra Fakülteye atanan Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Tanzimat derslerinin, bu yüzden özel anlamı oldu benim için; onlardan bir şeyler edindim. Tutucu, giderek gerici bir yapı içindeydi Türkoloji. Savaş öncesinde, savaş yıllarında Nazi ideolojisinin, bir bölümü Almanya’da yetişmiş, Tatar, Türk, Azeri öğretim üyeleriyle ateşli kan ulusalcılığı, Alman yanlılığı, Pantürkizm, Sovyet düşmanlığı biçiminde duyumsanır bir baskısı, ağırlığı vardı Türkoloji’de. Fuat Köprülü gibi kültür ulusalcısının, Ragıp Hulusi Özden, Ali Nihat Tarlan gibi Osmanlıcıların antikomünist tutumları, birincilerle dayanışmalı bir ortam yaratıyordu. Basında ara sıra, Sabiha Sertel’in yazılarıyla gündeme giren Mehmet Akif-Tevfik Fikret kavgalarında, bizim türkolojide Akifçiler ağır basardı.