“Temcid pilavı gibi” meseli: Mükerreren ortaya sürülen bahis yahut soylenilen soz hakkında darb olunur. Meselin menşei: Kocasını sahura bekleyen kadının, pilavı yanmasın diye ateşten kaldırması ve soğumasın dıye tekrar ateşe koyması olsa gerektir. Hacı Zihni Efendi merhum, Kitabu's Salatında: “. Hazret-i Bilâl, Mescid-i Şerif-i Nebevi civarında bulunan evlerin en yükseği olmak üzere beni Neccar'dan bir hatunun hanesi üzerine çıkıp ezan okurdu. Arkasından Mescid-i Şerif'te kendisi için bir mevzi bina buyuruldu. Minare ki müezzine dahi denir. Onu mescidlerde en evvel ihdâs eden Seleme bin Halef radıyallahu anh Hazretleridir ki? zaman-ı Muaviye'de Mısır emiri idi. Ezan okumak için Mısır minaresine ilk çıkan Şürahbil bin Âmiri'-Muradi'dir. Çift ezan ihdâs eden Beni Ümeyye'dir. Ezandan sonra minarede Nebi aleyhisselam Efendimize salât okunması 791 (1388/1389) tarihinde Mısır'da ziyade edilmiştir, bid'at-ı hasenedir. Gecenin son üçte birindeki tesbih ve temcid (ki biz ona es-salât deriz) o dahi öyledir. Sultan Nâsıruddin'in emriyle başlamıştır. “Dürr-i Muhtar'da ezandan sonra olan teslim 781 senesi Rebiülâhir'inde (Temmuz/ Ağustos 1379) evvela Pazartesi gecesi yatsısında ve daha sonra Cuma gününde hâdis olup on sene sonra akşam ezanından başka hepsinde okunur oldu. diye mezkürdur” diyor.
Denizde mehtap büyük bir şey değildir. Esasen dünyada gözlerin dikkati, sebatı ve ısrarı karşısında hiçbir şey büyük değildir. Sanatkar mevzuu karşısında hayranlıktan ağzı açık kalmamalıdır. Nedim'i duymadık mı ki bize; "Kasd ol büte dinletmedir efsane mi yoksa / Değmez gül ü bulbül bu kadar güft şinide!" diyor! Realist olmak için söylenecek ve ısrar edilecek nokta şudur: Ayın bir gümüş fanustan sızıyor gibi dökülen donuk ışığı güneşin maddiyatçı ziyası yerine bir maneviyat aleminin nuru olur. Faaliyet ve hakikat ışığı güneş aydınlığı yerine, mehtap bir füsun ve hayal ve aşk ışığı döker ve gönlünden taşan bu ışıkla aydınlattığı her şeye biraz kendi huyunu aşılar. Ayın bir gümüş fanustan geçiyor gibi akseden donuk ışığı bazen nefes alan bir göğüs gibi kabaran sular üstüne dökülür, fakat sulardan bitiyor, çıkıyor gibi görülür. Dünyanın en cazibeli bir hayali, en tesirli bir şiiri meydana gelmiştir. Hiçbir şey hakikatte maddi mevcudiyeti olmayan bu şey kadar güzel değildir: Suların üstüne dökülmüş görünen ışıklar! Zira sulara karışan aydınlık toprak gibi cansız görünüşlü değil, maddenin üstünde bir unsur gibi canlıdır. Kaynaşan, gözleri kamaştıran bir hayat gösterir. Bu hadise gündüz güneşin ışıklarında olduğundan daha çok, gece ayın tılsımlı nurlarında tesirli bir cazibe oluyor.
Reklam
84. De ki her biri kendi asli tabiatına göre hareket eder. O halde kimin daha doğru yolda olduğunu Rabbin daha iyi bilicidir SebilürReşad mecmuasının cilt 1, 1948 nüshasında intişar eden bir yazımı buraya naklediyorum bu kavli celil İsra suresinin 84. ayetinin başındadır buna uyan şu meallerdeki hadisleri okuyalım 1-Bir dağın yerinden kayıp
Sayfa 524 - 2.cilt isra suresiKitabı okudu
G. Flaubert Salambo adlı eserinde Kartacalıların yağmur ayini sırasında tanrı Moloha'nın ateşten boğazına kendi çocuklarini dahi attıkları kurban etme sahnesini tasvir eder. Bu manzaraların tesiri altında kişi, insanların aslında hayvan olduğu gibi büsbütün yanlış bir neticeye varır. Zira, hayvanlar buna benzer bir şeyi asla yapmaz, kaldı ki hayvanlar âleminde bu şuursuz kurban etme örneğiyle kıyaslanabilecek tek bir feno men de yoktur. Her ne kadar çelişkili görünse de, söz konusu hadiseler tipik birer insani hadise örneğidir. Burada mevzu bahis olan şey, şu veya bu biçimde günümüze değin tekerrür etmekte olan insanların sapmaları ve ızdırapları, hayvani içgüdülerle değil, sonu gelmez yanılgılarla milletlerin ve fertlerin şuursuzca sebep oldukları büyük insanlık dramlarıdır. Kurban etmek her dinde var olagelmiş bir olgudur. Kurban etme olgusunun kökeni açıklanamaz ve absürt olarak kalmıştır. Kurban "öteki düzene" öteki dünyaya ait bir gerçektir. İlkel dinler de bu olgu kimi zaman dehşet verici bir boyut kazanmıştır. Böyle bir kurban, zoolojik çağ ile insani çağ arasında güçlü, elle tutulur, acı verici kesinlikte çekilmiş bir sınıra, menfaat, ihtiyaç ve arzu ilkesine tamı tamına zıt bir prensibin ortaya çıkışına işaret eder. Kurban, gelişme yolunda insan dünyasının başlangıcını gösteren bir dönüm noktasıdır. Çünkü, menfaat hayvani, kurban ise insanidir. Menfaat, siyaset ve siyasi ekonominin, kurban ise din ve etiğin en temel mefhumlarından biri haline gelecektir.
Sayfa 46 - KTBKitabı okudu
Kadın Mevzusu
"Kadın bir fikirdir; heykelleşmiş ve erkeğin mukabili cinsiyete bürünmüş ulvî bir fikir... Ulviyetine mukabil de, istidadını yaşattığı süfliyet, meydanda... Onun içindir ki, kadın, gerçek manası ve mahiyetiyle yalnız İslamiyettedir ve yine onun içindir ki, kadın, İslamiyette üzerine titrenilen bir hicap mevzuu... Örtünmesi de bu sır
Sayfa 158Kitabı okudu
Hadis İnkarcılarının Çıkmazları
Allah Rasûlü'nün ﷺ hadislerine hiç bakmadan Sünnet'e rağmen hüküm verenler, "Niçin böyle yapıyorsunuz?" sorusuna muhatap olduklarında hevalarına uymayan hadisler mütevatir derecesinde de olsa mevzu olduklarını iddia edebiliyorlar. Bu durumda akla şöyle bir soru gelmektedir: Kur'an Müslümanları "Neden Sahâbe'nin rivayet ettiği Sünnet'i inkâr ediyor da, onların naklettiği Kur'an'ı alıyor? Onlar Kur'an-ı Kerim'i rivayet ederken güvenilir de, hadisleri naklederken mi -hâşâ- ihanet içerisindedirler?! Onların her biri nassı muhafaza yönetimi aynı değil midir? Kur'an'ı muhafaza ederken başarılı olanlar, niçin O'nun mübeyyini olan ve koruması kendisinin muhafazasına bağlı olan Sünnet'i hıfzetme noktasında aciz kalsınlar?!
Sayfa 15 - Hüküm KitapKitabı okudu
Reklam
276 öğeden 161 ile 170 arasındakiler gösteriliyor.