Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Bu gülünç mezar taşları Ölümler ölümler ölümler Ölümlerden beter yalnızlığımız Bu macera ne zaman bitecek söyleyin Söyleyin ne zaman aydınlanacak Bu karanlık alınyazımız
Bedenin sana mezar olmuş.
Sayfa 62
Reklam
Georges Bataille
Cehaletini alçakgönüllülükle itiraf etmesinin ötesinde, uzun süre boyunca bu "dünya..."nın onun için "yalnızca bir mezar" olduğu duygusu da onda elbette hakimdi; "bir mahzen koridorunda kaybolmuş" olma duygusu ve "düşüncesini yavaş yavaş (...) sessizlikle karışmaya" bırakmak dışında elinden bir şey gelmediği inancı içindeydi.
Sayfa 10 - Önsöz (Jean Piel)Kitabı okuyor
Muhlis Bey de isterdi öyle bir mezar taşı. Muhlis Gelincik 1880-1932 —Burgaz'da posta müdürü— Elfatiha. Belki fatiha istemezdi. Sevdiği bir şarkısı vardı: Akşam kapladı her yeri Keder sardı dereleri Bu şarkıyı da elbet mezar taşına kazdırmazdı. Ama belli olmuyor ki, şu insanlar... Mezar taşında nasihat bile ediyorlar yaşayana.
Sayfa 96 - Kameriyeli MezarKitabı okudu
Kibar, iyi yürekli, mütevazı Muhlis Bey zaten istemezdi mezar taşı. Nedir mezar taşı sanki? Bilmem hangi büyük adamın mezarını ararlar. Kitaplar mezarı bulunamadığı için üzülür. —Şukitaplara da ne oluyor?— Alimler şurada olması melhuzdur, derler. Hatta bazen atmasyon mezar bulurlar. Karagöz’ün mezarı derler, mesela. Ne lüzumsuz şeyler bunlar bunlar canım! Belki Karagöz mezar taşı istemezdi.
Sayfa 96 - Kameriyeli MezarKitabı okudu
Reklam
Sağımda bir başka mezar. Bu güzel bir kameriyeye benziyor. Her tarafı demir çubuklarla örtülü, demir çubuklu bir çatısı da var. Tam üstünde bir ay yıldız. Hani oturup rakı içmek için fevkalade bir yer. Akşam karanlığı basınca kim bilir katırtırnaklarınun kokusu ne ağırdır burada.
Sayfa 93 - Kameriyeli MezarKitabı okudu
Uğultulu Tepeler <3
“Roman, üç mezar imgesiyle son bulur: Catherine, Edgar ve Heathcliff, şimdi ölümün verdiği huzurda bir araya gelen korkunç bir dramın başkahramanlarıdır.”
Sayfa 180Kitabı okudu
Ah Caroline ... Seviyorsan git konuş bence
Fakat ben ölmedikçe Robert hastalandığımı duyamaz ki . Artık hareket edemez konuşamaz hale geldigimde , buz gibi mezar taşı üzerinde yatarken belki öğrenir de bana koşar .
Ölülerimiz Nerede?
Darbe olmuş. Cuntacılar ibret-i alem için adam asma te­laşındalar. Kurbanlardan biri de Veysel Güney. On bir gün arayla yapılan iki duruşmadan sonra idamına karar veriliyor Veysel'in ve 10 Haziran 198l'de asılıyor. ldam gecesini, dö­nemin Gaziantep Cumhuriyet savcısı anlatıyor: " ... dedim 'Veysel, son bir arzun var mı? Adettendir, son arzun nedir?' 'Babama mektup yazacağım' dedi. Kağıt kalem verdik. Yazdı mektubunu. Hiç kimseyi tanımıyordu orada ve ipe götürülen bir adamdı. Avukatı yoktu, yakını yoktu, hiç kimsesi yoktu ... " Veysel'in mezarı da yok şimdi. Asmakla kalmamışlar, ölü­sünü de vermiyorlar. " ... Karga ağzında bir karga ölüsüyle geldi uzaktan ve ora­ da bir yere kondu. Toprağı eşeledi ve ağzındaki ölüyü, açtı­ğı çukura koydu. Sonra eşelediği çukurun üzerini yine top­rakla örttü. Bunları gören Kabil'in içi yandı, bir karga kadar olamadığı ve kardeşinin ölüsünü açıkta bıraktığı için piş­man oldu. Ah! etti ... " Ey cellatlar, ey güvercin kasapları, ölüm tacirleri... İnsan daha konuşmadan, öğrenmeden, bilmeden "mezar kazıyordu" ölüsü için. Ne Berfo ananın oğlunun ölüsünü verdiniz, ne de Vey­sel'in mezarını ... Ölülerimiz nerede? Bir karga bile değilsiniz. Kabil'in kargayı görüp de utanan kalbi yok sizlerde, anladık. Ama, yorulmadınız mı, ağzınızda cesetlerle yıllar yılı te­pemizde akbaba gibi dolaşmaktan? Bir karga gibi yapın hiç olmazsa. İnin yere ve bırakın ölülerimizi. Kalplerimiz onla­ra mezar yeridir.
Sayfa 114 - İletişim Yayınları / 10. Baskı 2016, lstanbulKitabı okudu
Reklam
"Hayatın bütün boşluğunu bir mezar taşı kadar düzgün bir anlatımla özetleyen hiçbir felsefe metni yoktur."
Sayfa 421Kitabı okudu
"Belli olmaz kimin mezar taşını kimin yazdıracağı."
“…Karga ağzında bir karga ölüsüyle geldi uzaktan ve orada bir yere kondu. Toprağı eşeledi ve ağzındaki ölüyü, açtığı çukura koydu. Sonra eşelediği çukurun üzerini yine toprakla örttü. Bunları gören Kabil’in içi yandı, bir karga kadar olamadığı ve kardeşinin ölüsünü açıkta bıraktığı için pişman oldu. Ah! Etti.” Ey cellatlar, ey güvercin kasapları, ölüm tacirleri… İnsan daha konuşmadan, öğrenmeden bilmeden “mezar kazıyordu” ölüsü için.
Gam mı ceylan gözlüler bizlere yar olmasa? Yeter ki kiliçlarla süngüler yar olmalı. Rahat yatakta ölmek sanki değil mi tasa? Savaş ve er meydanı bize mezar olmalı.
Ebeveynlerden birinin kaybı bizi kendi savunmasızlığımızla yüzleştirir; eğer anne babamız kendilerini koruyamıyorlarsa bizi kim koruyacaktır? Onlar da gidince mezarla aramızda hiçbir şey bulunmaz. Bunun tersine biz çocuklarımızla mezar arasında engel oluştururuz. Bir meslektaşımın, babasının ölümünden sonraki deneyimi, öğretici bir nitelik taşıyordu. Babasının ölümünü uzun zamandır bekliyordu ve haberi sükûnetle karşılamıştı. Ancak cenaze törenine gitmek üzere uçağa binerken paniğe kapıldı. Oldukça sık seyahate çıkmasına rağmen birdenbire uçağın güvenli bir şekilde kalkış ve iniş yeteneğine olan inancını kaybetmişti - sanki güvenlik kalkanı yok olmuş gibiydi. Eşin kaybı da çoğu kez temel yalnızlık konusunu doğurur; önemli bir insanın kaybı (bazen baskın olanın), insanın, dünyayı iki kişi halinde yaşamak için ne kadar çabalarsak çabalayalım da- yanmamız gereken temel bir yalnızlığın bulunduğunun farkına varmasını sağlar. Hiç kimse kendi ölümünü, birisiyle birlikte ya da birisinin yerine gerçekleştiremez.
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.