Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
İhtilâlci kadronun bir gün kendi içinde parçalanması, ihtilâllerin değişmez kanunudur. Eğer Milli Mücadele'ye bir ihtilâl dersek, o da bu kanunun hükmünden kendini kurtaramadı. Ve ihtilali yapan kadro, bir gün kendi içinde parçalandı…
Sayfa 175 - Remzi kitabeviKitabı okudu
Nasıl Güçlü Kadın Olunur?
"Türkiye'nin kadınları haklarına gökten inmiş bir biçimde almadı. Milli Mücadele'de erkeklerle omuz omuza savaştı, bedel ödedi, erkeklerle birlikte yeni bir hayat kurdu; bu hakları kazandı... Unutulmamalı ki bizim devrimimiz bir kadın devrimidir."
Sayfa 158
Reklam
Halk Partisi kendisini daima Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyetinin bir devamı ve bu suretle de Milli Mücadele ve İstiklâl Savaşı'nın teşkilâtçısı saymıştır. Hatta "Eylül 1920'de" toplanan Sivas Kongresi'ni, Halk Partisi'nin ilk kongresi sayanlar da vardır.
Sayfa 91 - Remzi kitabeviKitabı okudu
Zübeyde Hanım'ın vefatı,
Mustafa Kemal'in Birinci Dünya Harbi bitince İstanbul'a dönüşü, annesi ile münasebetleri, bu arada işgal kuvvetine mensup askerlerin, gerek annesinin oturduğu eve yaptıkları baskınlar, gerekse Mustafa Kemal'in Şişli'de kiraladığı eve yapılan ve hemşiresi Makbule Hanımın oturdukları eve (Beşiktaş, Akaretler, No. 76) yaptıkları
Sayfa 74 - Remzi kitabeviKitabı okudu
"Hüseyin'im, aslan oğlum benim! Dayın şibka'da, babanDömeke'de, ağabeylerin Çanakkale'de şehit düştüler. Bak, son yongam sensin! Minarelerden ezan sesi kesilecekse camilerin kandilleri sönecekse sütüm sana haram olsun. Öl de köye dönme
Reklam
Vatan sağ olmadıktan sonra neye yarardı dostluklar, sevgiler,aşklar. Ezanın okunmadığı, bayrağın dalgalanmadığı toprak parçasında yaşansa ne olurdu yaşanmasa ne olurdu…
30 Temmuz'da, 3. Ordu Komutan Vekili Kâzım Karabekir Paşa'ya bir şifre göndererek, Mustafa Kemal Paşa ile Rauf Bey'in yakanıp İstanbul'a yollanması için mülki makamlara yardımcı olmasını istedi. Oysaki Kâzım Karabekir Paşa milletçe girişilen bu mücadeleyi daha İstanbul'da iken tasarlamış, Anadolu'ya bunun için gelmiş, Karadeniz kıyılarına ayak basdığı andan itibaren de, halkla beraber, milli mücadele gayretlerinin önderi olmuştu.
Sayfa 110Kitabı okudu
Zafer günlerinde Genelkurmay Başkanı olan Fevzi Paşa, zaferden sonra mareşal oldu. Gençliğinde kurmay olarak orduya katıldıktan sonra, ülkenin en karışık yeri olan Rumeli'de, askeri hiyerarşideki hızlı sivrilişi ve bu arada kendisine idari devlet hizmetleri de verilişi, onu daha o zamanda ordunun gözde elemanlarından biri halinde göstermektedir. Anadolu'ya iltihakından önce son vazifesi İstanbul Hükümeti Harbiye Nâzırlığıydı. Bu katılmadan önceki safhalarda Milli Mücadele ve Mustafa Kemal'le arkadaşları aleyhindeki görüş, emir ve girişimleri, bir talihsizlik denecek kadar hatalı olmakla beraber, Anadolu'ya katıldıktan sonra ordunun hazırlanışı yolundaki gayretleri, muharebeler zinciri içinde bazen Milli Savunma Vekili, bazen Kurmay Başkanı olarak hizmetleri, hatta bir aralık Başvekilliğe kadar yükselişi, onu Mustafa Kemal'in sadık bir yardımcısı, zaferin, belli başlı hazırlayıcılarından biri halinde yükseltti. Bu sebeple zafer günlerinde öyle görünüyordu ki, o artık, sadık ve itaatlı bir ordu elemanı olarak kalacaktır.
Sayfa 48 - Remzi kitabeviKitabı okudu
Apôtre ne demek? Benim Apôtre'larım yoktur!
Gazi'nin, Milli Mücadeledeki en yakın arkadaşları ile de arasındaki mesafenin gene ister istemez açıldığı, kimsenin gözünden kaçmayacak kadar belliydi. Gazi şimdi yeni açılan devirde kimlerle çalışacaktı? Etrafına kimleri alacaktı? Milli Mücadelenin mihnetli yıllarının vefalı çile ve iş arkadaşlığı acaba devam edecek miydi? Bu kaygılı sorular, hem onun o güne kadar ön planda yürümüş bazı mücadele arkadaşlarının, hem bu gelişmeyi izleyen Meclis ve siyaset çevrelerinin fikirlerini durmadan yoruyordu. Hatta bir gün hem de onun en eski ve vefalı arkadaşı Ali Fuat Paşa tarafından bu soru Gazi'ye soruldu: - Senin Apôtre'ların (Havâri'lerin, çevrende en yakınların) kimlerdir? Cevap, pek beklenilen gibi olmadı: - Apôtre ne demek? Benim Apôtre'larım yoktur!
Sayfa 45 - Remzi kitabeviKitabı okudu
Reklam
Gün fedakârlık günüydü. Gün Hazreti Hamzaların, Sümeyraların, Nesibelerin kervanına katılma günüydü. Gün, kaybedilen kol ve bacaklara inat, Hazreti Cafer gibi gökler ötesi âlemlere kanatlanıp uçma günüydü
Nice yıllar sonra İnönü'ye, şu soruyu yöneltmişimdir: "- Eğer Sakarya muharebesini kaybetseydik, ordu dağılır ve Milli Mücadele başarısızlıkla sona erer miydi?" İnönü'nün cevabı şöyle oldu: "- Kumandan muharebeyi, harp meydanında değil, kafasında kaybederse, bu yenilgi, tam yenilgi olur. Savaş, kumandanın kafasında kaybolmadıkça, yenilgi tamamlanmış ve savaş sona ermiş değildir. Milli Mücadele'de biz savaşı, hiçbir zaman kafamızda kaybetmiş duruma düşmedik…" İnönü'nün bu sözleri, ancak harp meydanlarında pişmiş, gerçek bir askerin, gerçek bir kumandanın sözleriydi. Bu kadar açık, kesin, düşündürücü ve bu kadar mânâlı bir karşılık beklemiyordum. İçten heyecanlandım. Gerçek bir savaşçının karşısındaydım. Ve bize bu savaşı bu gerçek kumandanlar kazandırmışlardı. Bizim bu işte büyük bir şansımız da, milletin bu gerçek askerleri bulması, kendi bağrından çıkarması oldu…
Sayfa 453 - Remzi KitabeviKitabı okudu
Milli Mücadele işte bu mucize, bu onurlu, güzel çılgınlığın adıdır.
İnönü muharebeleri, Milli Mücadele'de Muntazam Ordu'nun ilk savaşı ve ilk zaferi olmuştur.
Sayfa 440 - Remzi KitabeviKitabı okudu
İlk Teşkilât-ı Esasiye Kanunu iki ayrı mevzuat manzumesinden (Kanun hükümleri grubundan) oluşur. Bunların birincisi, yukarıda değindiğimiz "esas maddeler"dir. Bunlar, 9 madde ile bir ek maddeden ibarettir. İkinci kısım ise, eski Osmanlı Kanunu Esasisi'nin yeni maddelerle çatışmayan hükümleridir. Bu hükümler aynen yürürlükte kalmıştır. Yeni Teşkilâtı Esasiye Kanunu'nun getirdiği temel hükümler başlıca üç esasta toplanır: "1 - Hâkimiyet, bila kayd-ü şart (kayıtsız, şartsız) milletindir. İdare usulü, halkın mukadderatını, bizzat ve bilfiil idare etmesi esasına dayanır "2 - İcra kudreti ve teşri salâhiyeti, milletin yegâne ve hakiki mümessili olan Büyük Millet Meclisinde tecelli ve temerküz eder. "3 - Türkiye Devleti, Büyük Millet Meclisi tarafından idare olunur ve hükümeti 'Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti' unvanını taşır." Bu maddelerin kabulüyle beraber Yeni Türk Devleti bir Halk Devleti olarak doğuyordu. Saltanat idaresine dönüş artık mümkün olamazdı. Mustafa Kemal artık, yalnız düşmanı memleketten atmak için değil, yeni ve başka bir devlet nizamı için de mücadele ediyordu. Bu devlet, eski Osmanlı devletine benzemeyen, yeni ve çağdaş bir devletti. Büyük Millet Meclisinin açılışı sırasında ön planda dalgalanan "Hilâfet ve saltanat makamının korunması ve kurtarılması" şiarı, yukarıdaki maddelerin kabulüyle artık havada kalmıştı. Gelecekteki Türkiye'nin şekli ve nizamı artık belliydi ve şuydu: Halkçı bir Milli Cumhuriyet…
Sayfa 434 - Remzi KitabeviKitabı okudu
1.500 öğeden 11,9bin ile 1.500 arasındakiler gösteriliyor.