Eser, bir semboller şaheseridir. Bu nedenle evet, bir görünen tarafı ve anlatımı vardır ama bir de semboller üzerine kurulmuş bir iç anlatımı vardır. Bu yazım şekli Aytmatov’un dehasını ve ustalığını gösterir.
Nitekim diktatörlüklerde, baskıcı sistemlerde insanlar fikirlerini açıkça dile getiremedikleri için hep semboller kullanırlar. Bu bazen
Cengiz Aytmatov benim için edebiyatta her zaman bambaşka bir başlık olacak, hiçbir başlık altına dizemeyeceğim, hiçbir kategoriye sokmak istemeyeceğim ve buna yakıştıramayacağım bir kişi. O kadar keyif alıyorum, öylesine içine girip, öylesinde yaşıyorum ki eserlerini... Bu zevki bu hisleri gerçekten kimseye anlatamam. Bir de bulunduğu toprakların
Malından ihtiyaç sahibi olanlara karşılıksız ve minnetsiz olarak dağıt .
Minnet altında bırakan kişi malını da, sevabını da kaybeder.
Kalbini karartır. Zira minnet şirktir. Mümin verir ve minnet altında bırakmaz.
Aksine başkalarına vermeyi kendisine nasip ettiği için Allah’a şükreder.
Hakikatte verenin kendisi değil, Allah Teala olduğuna inanır. İnanır ki elindeki malı mülkü kendisine veren o’dur. Kendisi de ondan alan ve başkalarına dağıtan bir vasıtadır…
(ABDÜLKADİR GEYLANİ)
Kitabın sonlarında hüngür hüngür ağladım. Yedi sekiz yaşlarında adı verilmemiş bebekken annesi, babası tarafından terk edilip dedesine verilmiş kalbi iyilik dolu bir çocuk. Çocuk kalbinde derin yaralar var her günü Orozkul adlı eniştesinin çocuğu olmuyor diye eşini, yani çocuğun teyzesini dövmesiyle, küfürleriyle bağırışlarla sarhoşluklarıyla
Öncelikle bir itiraf ile başlayalım:
Bu kitap, kitaplığımda 9.sınıftan beri bekliyor. Edebiyat hocalarımız yazılının bir bölümünü Beyaz Gemi'den soracaklarını söyleyince bizde okuyalım dedik.
Yazılı gününe kadar herkes okumuş, çıkabilecek soruları bile ayarlamış. Şahsen o zamanlar okumamıştım, yazılıya 5 dakika kala internetten özetini açıp
Bir kitap ne kadar aşağılayıcı olabilirse o kadar aşağılayıcı olmuş. Kimi? Kadını. Şaşırdık mı? Hayır.
Tesettürlü veya tesettürsüz dememiş, kadınları küstahça eleştirmiş.
"Tesettürlü oldu-ğunu zanneden çıplakların sayısı ise her geçen gün artmakta." -SAYFA 47-
Hadi şimdilik kadınları geçelim de 3 yaşındaki çocuktan ne istemiş onu
Elazığ Akıl ve Ruh Sağlığı Hastanesi’nde tedavi gören ve 1965 yılında vefat eden fotoğrafta ortada olan ve deli denilen velinin Allah'a yazdığı muhteşem mektup;
“Ben dünya kürresi,
Türkiye karyesi ve Urfa Köyünden,
El-Aziz (Elazığ ) Tımarhanesi (Akıl ve Ruh Sağlığı Hastanesi) sakinlerinden; İsmi önemsiz, cismi değersiz,
Çaresiz ve kimsesiz
+ Bu arapsevicilerin boykotuna inat hergün Starbucks'a gidiyorum.
- Aynen kanka ben de öyle yapıyorum. Hem bu arapseviciler o kadar cahil ki Türkiye'deki Starbucks'ın Kuveyt'e ait olduğunu dahi bilmiyorlar. Bunları süreceksin arap çöllerine. Hahahahaha
Şuan kuştan küçük; tüyden hafif beyinleriyle boykotu, arapseviciliği etiketiyle sulandırmaya çalışan salakların arasındaki muhabbet bu.
Peki, bu muhabbette Kuveyt'in arap olduğunu ve içtikleri her bir Starbucks kahvesinin o iğrendikleri araplara para kazandırdığını anlayabilecek kapasiteye sahip biri var mı? Çok net söylüyorum ki YOK. Zira ideolojik körlük budur. Yani aslında asıl arapseviciler Starbucks bağımlıları oluyor.
Peki biz ne oluyoruz? Kuveytli Starbucks'ı boykot ettiğimize göre arapsevici değiliz; ve sesi soluğu çıkmayan müslüman liderlerden nefret ettiğimize göre ideolojik körlük de yaşıyor değiliz.
Biz, omurga sahibi mümin insanlarız. Ve her fırsatta ufacık bir bardak kahveyle de olsa omurgasını, safını belli edenleriz. Ne mutlu bize... Elhamdülillah...
Feyzullah Akdağ