Müslümanın Tarihe Bakış Açısı
Müslüman için tarihi çerçeve, geçmişi bugünde ve yarında yaşatmaya yarayacak bir kalıp değildir; Müslümanlar tarihi daha çok, doğru davranışa ulaşmak için bir malzeme birikimi olarak değerlendiriliyor.
Sayfa 73 - Tiyo YayıncılıkKitabı okudu
Ömer b. Abdulaziz (rahimehullah) gün içerisinde çok meşgale ile uğraştiğı için çok yoruluyormuş. Ondaki o iş yorgunluğunu görenlerden birisi "çok yorulmuşsun bıraksan da yarın yapsan olmaz mi?" diye tavsiyede bulunmuş. Ömer b. Abdulaziz (rahimehullah) ise "Bir günün işi beni bu kadar yorarken iki günün işinin altından nasıl kalkarım?" diye icabette bulunmuş İşte Müslüman bakış açısı! Her işi bir hikmete gebelan Müslümanın erteleme noktasındaki bakış açısı tam da böyle olmalıydı.
Reklam
Herzl'e göre Filistin'de bir Yahudi devleti kurulması için Osmanlı Devleti'nin yıkılması gerekiyordu. Herzl, bu durumu şöyle açıklıyordu:"Osmanlı devletini yıkmak yahut parçalanmaktır. Türkiye yakın gelecekte parçalanırsa, Filistin'de kurulacak siyonist devlet, onun karşısında hep bir engel olarak kalacaktır. Öyle olmaz da Sultan, Yahudilerin istek ve şartlarını kabul ederse siyonizmin kendisine olan bakış açısı olumlu yönde değişecektir.
Hristiyan ve Müslümanın birbirine bakış açısı.
Hristiyanlar, Müslümanları dini anlam taşıyan bir isimle adlandırma konusunda tuhaf bir gönülsüzlük gösteriyor ve etnik isimler kullanmayı tercih ediyorlardı. Bunun gayet açık olan amacı, Müslümanların itibar ve önemlerini azaltmak ve yerel bir gruba ve hatta bir kabile topluluğuna indirgemekti. Avrupalılar farklı zamanlarda ve farklı bölgelerde karşılaştıkları müslüman halklara bağlantılı olarak, Sarazen, Mağribi, Türk ya da Tatar tanımlarını kullanmışlardı. En güçlü ve en önemli müslüman devletlerini kuran "Türk" kimliği zamanla müslümana eş anlamlı olarak kullanılır hale gelmiş ve İslam'a geçen insanlar için bulunulan yere bakılmaksızın "Türkleşti" denmeye başlanmıştı. Orta Çağ'daki müslüman yazarlar da aynı gönülsüzlüğü göstermiş ve hristiyan hasımlarına yere ve zamana bağlı olarak, Rumlar, Slavlar, ya da Frenkler şeklinde söz etmişlerdir.
Sayfa 22 - AkılçelenKitabı okudu
Bâyezîd-i Bistâmî Hazretleri’nin de şöyle dediği nakledilir: “Bir gün Dicle Nehri’nin karşı yakasına gidecektim. Nehrin iki yakası bana yol vermek için kerâmeten birleşti. derhal kendimi toparladım ve Dicle’ye şöyle dedim: << Yemin olsun ki ben buna kanmam! Zira sandalcılar, insanı yarım akçeye karşıya geçiriyorlar. (Sen ise otuz yıldan beri mahşer için hazırladığım amel-i salihlerimi istiyorsun.) O halde yarım akçe için, otuz yıllık ömrümü (kendimde bir varlık ve benlik hissetmeme sebep olacak bir keramet uğruna) ziyan edemem. Bana Kerîm gerek, kerâmet değil! >>
İslam'ın yeniden doğuşuna sosyolojik, iktisadi, siyasi gerekçeler hazırlamamız ve İslam medeniyetinin yeniden kuruluşuna düşünsel temeller sağlamamız mümkün ve hatta kolaydır. Ama böylelikle kafa yapımızı da gelecekteki insan toplumunun, diyelim ki sosyalist değil İslami bir toplum olacağı konusunda bir öncekine eşdeğer kanıtlara ayarlamış oluruz. Gelecek insan toplumunun sosyalist bir toplum olup olmayacağı nasıl tartışılabilirse aynı düşünme kalıbı içinde gelecekte bizi bir İslam medeniyetinin veya toplumunun bekleyip beklemediği tartışmaya açılmış olur. Halbuki savunmasını yaptığımız bakış açısı uyarınca Müslümanın gerek birey gerekse cemaat olarak kendi tanımına sahip çıkması doğrultusunda bir eylem söz konusudur.
Reklam
40 öğeden 41 ile 40 arasındakiler gösteriliyor.