Denge , kabullenmek, duyguların sesine kulak vermek , kendini geliştirmek , zorlansa da değişim için ısrarcı olmak... Bu kitabı anlat deseler kullanacağım anahtar kelimeler bunlar olurdu. Dengenin ölçütü mantıklı olanı seçmek.. kabullenmenin ölçütü elimden gelen her şeyi yaptım mi ? Sorusuna evet cevabı vermek.. duygulara kulak vermek duyguların mutlaka anlattığı birşeyler vardır inacina sahip olmaktır. Kendini geliştirmek kendine değer vermenin ve kendini gerçekleştirmenin göstergesidir. Zorlansanda değişim için ısrarcı olmak değişim adına atılan ilk adımdır. Değişim ya da gelişim istemekle olmaz. Bu Amerikan psikologlarınin yıllarca insanların gündemini doldurduğu bir soylemdir. İstemekten önemlisi yeteneğin kapasiten ve inancının olmasıdır. Her istediğini yapamazsın ama iyi yaptığın biseler mutlaka vardır ve mükemmel diye birşey yoktur yeterince iyi yapmak vardır diyor Beyhan Budak... Bu kitap aman aman şeyler.katmiyor insana hep bilinen şeyleri hatırlatıyor sadece . yazarın söylediğine göre amaci da bu zaten . Sohbet havasında geçen bir kişisel gelişim kitabı. Sizi yormasin , fazla dusundurmesin istiyorsanız ve bol.vaktiniz varsa okumanızı tavsiye ederim..
“ ruhum , ben de kendini arar
uzaklarda gezerim,
tanrı yardımcım
olsun.
Fernando Pessoa
sözüyle, başlayalım yalnızlığın perdesini aralama,
"norveçli felsefeci ve yazar
Lars Svendsen ’in kitabı yalnızlığın felsefesi, yalnızlık kavramını farklı yönleriyle tanımlayan, sosyoloji ve psikoloji alanındaki araştırmalardan yararlanarak inceleyen,edebi
- Ey Davud! Sen beni sevdiğini sanıyorsun! Eğer beni seviyorsan kalbinden dünya sevgisini çıkar. Çünkü benim sevgim ile dünya sevgisi bir kalpte aynı anda bulunmaz.
- Ey Davud! Benim sevdiklerimi sen de candan sev! Dünya ehli ile görünüşü idare edecek kadar birlikte ol. Dinini yaşama hususunda insanları taklit etme, dinin esaslarına harfiyen uy!
Bu gün seviştim, yürüyüşe katıldım sonra
Yorgunum, bahar geldi, silah kullanmayı öğrenmeliyim bu yaz
Kitaplar birikiyor, saçlarım uzuyor, her yerde gümbür
gümbür bir telaş
Gencim daha, dünyayı görmek istiyorum, öpüşmek ne
güzel, düşünmek ne güzel, bir gün mutlaka yeneceğiz!
Bir gün mutlaka yeneceğiz, ey eski zaman sarrafları! Ey kaz
-Kızıyor musun bana?
-Çok!!!
- Bilmediğin şeyler var. Anlatırsam, hak verirsin belki.
- Hak vermem!!! Dedem gözlerimin önünde şu an. O hep sana hasret duyarak yaşadı... Onunla aranızda bitmeyen bir garazın savaşı varsa, bil ki o savaşın yıkılan harabesi altında annemle ben kaldım.
Sesi ağlamaklıydı. O da erimişti duygularının pençesine düşüp:
- O acımasız terk edilişin arasında, anamla benim ne günahımız vardı, bunun izahını yapabilecek misin baba? Bir canavar vicdanı oluşturup ona tutundum yaşamak için... Ne zaman çocuğunun elinden tutup yürüyen bir baba oğul görsem, her defasında öldüm. Düşman kesildim ömrümce öylesi bir manzaraya... "Baba" diye seslenen çocuklara düşman kesildim. İşte o zamanlar sana hep kızdım...
Çocukluğumu hiç yaşayamadım ben... Bazen içim ezilir bir haksızlığın karşısında ve bazen taş kesilir kalbim, acımam kimseye.
Bu sebeple çokları, "dengesiz" derler... Bana bıraktığın en büyük miras, acımayı unutmam oldu. Yüreğimde hasretini duyup yollarına baktıkça, benim de vicdanım tutuldu tıpkı senin gibi.
Taş kesilen yüreğimin duyarsızlığında işlediğim bütün günahlarımın sebebi sensin. Yalnız bıraktın bizi.
Düşünebiliyor musun baba, her akşam yatmazdan önce anneme yalvarırdım, "Anne başımı dizlerine koy ve içinde baba olan bir hikâye anlat bana" diye. Kırmazdı, mutlaka bir hikâye bulur, anlatırdı.