Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Dimaşk'ta Arapların (müslümanlar) Dimaşk Camii (Şam Ümeyye Camii) dedikleri bir mescitleri vardır. Dünyada bucaminin bir benzerinin daha olduğunu zannetmiyorum. Halk bu caminin Ben-hadad sarayı olduğu söyler. Burada (cami)sihirli bir işçilikten çıkmış, senenin günlerine göre açılan delikleri olan kristal camdan mamul bir duvar bulunmaktadır.
Daha siz okul denen binaya girmeden, anne ve babanız mesleğiniz ile ilgili kararı vermiştir çoktan, "Bizim kız doktor olacak" Oysa sizin en büyük tutkunuz keman çalmaktır. Ama yok. "Boş zamanlarında yine keman çalsın ama bizim kız doktor olacak." Kaçar yanınız yoktur. Önünüze hayatınızın geri kalanında yiyeceğiniz yemek konmuştur ve siz o bezelyeyi yemeye başlarsınız. Hatta bazılarınız zamanla bezelyenin tadının hiç de fena olmadığını bile düşünecektir. Özetlersek, tüm hayatımız başkalarının önümüze koyduğu hedefler doğrultusunda, yılmadan mücadele etmekle geçiyor. Bu, o kadar yorucu bir hal alır ki artık, bizzat kendimizin koyduğu küçücük hedeflere bile ayıracak zamanımız kalmaz. En nihayetinde olur da başarırsak, başardığımız şey başkalarının isteği olur sadece, başka bir şey değil. O nedenle başarıya ulaşanların çok iyi bildiği bir gerçeği paylaşalım sizinle. Başarının anahtarını elde ettiğiniz gün görürsünüz ki aslında ortada bir kilit yoktur. Çünkü o kapı, sizin kapınız değildir. Elimizde kazanmak için delicesine yırtındığımız anahtar ile başarılı ama mutsuz bir şekilde kalırız. Belki de etrafımızın, başarılı olmasına rağmen, bir o kadar mutsuz olan insanlarla dolu olmasının sebebi budur. Oysa mutlu olmak gerçekten de bu kadar zor mudur? Etrafımızda bu kadar mutsuz insan olduğunu görünce insanın aklına bir tek bu ihtimal geliyor. Peki, neden bu kadar mutsuzuz? Özellikle son yıllarda mutsuz ve depresif halimiz giderek arttı. Aslında bu meseleyi ele alabilmek için öncelikle mutluluğu tanımlamak gerekir. O zaman soralım; nedir bu mutluluk denen şey?
Reklam
“Mutlu bir son istiyorsan, hikayeyi nerede sonlandırdığına bakmalısın.” *Orson Welles
"Korkarım onu kızdırdım. Ona ana fikri olan bir öykü anlattım." "İşte bu, daima son derece tehlikelidir." Ben de aynı fikirdeyim doğrusu.
Çağdaş insan, Huxley'nin Cesur Yeni Dünya'da çizdiği tipe çok benzer: Karnı tok sırtı pek, cinsel yönden doygun, kişiliği gelişmemiş, çevresindeki insanlarla son derece düzeyli ilişkiler kuran, Huxley'nin sıraladığı, "Birey hissederse toplum sendeler" ya da "Bugün sahip olabileceği eğlenceyi yarına bırakma", bir de hepsini bastıran, "Bugünlerde herkes mutlu," sloganlarıyla yönlendirilen bir kişidir o.
Sayfa 106
.... çünkü mutlu son diye bir şey yoktu, uzun vadede bütün hikayeler mutsuz biterdi.
Reklam
Bana son bir şarkı söyle, diye fısıldadı. " Sen gittiğinde kendimi çok yalnız hissedeceğim..."
Sayfa 34
İlk olmak iyi midir bilmiyorum ama bence herkes sevdiğinin sonu olmalı. Çünkü bazen birinci olmak bir şeyleri kazandığın anlamına gelmez. Emin ol sonbahar bir daha gelecek ve kaldığın tüm dersleri vermiş olacaksın. Bütün yarışlarda birinci olmak zorunda değilsin, sayıların ne önemi var ki? Bazen sonuncu olmak dünyanın en güzel şeyidir. Filmlerde bile mutlu ilk yazmaz, mutlu son yazar. Şimdi al eline kalemi kâğıdı ve kendi mutlu sonunu kendin yaz. Çünkü mutlu son her zaman vardır.
Mutlu son dediğimiz nedir ki Osman? Anlatanlar, hikâyenin mutluluğa yakın bir yerinde anlatmayı bıraktıkları için birilerinin sonsuza dek pembe bulutlarda yaşadıklarını sanıyoruz. Halbuki Pamuk Prenses’le yakışıklı Prens düğün organizasyonu sırasında mutlaka kavga etmişlerdir. Kaynanalar bir şeylere karışmış, kayınço bir hırtlık yapmış, arkadaşlar dolduruşa getirmiştir. Nikâh masasında bitmiş bile olabilir bu masal, hiç bilmiyoruz ki. Ancak bu durum yine de yazarı yalancı çıkarmaz, insanın nasıl mutlu olacağı hiç belli olmaz
Reklam
Mutlu ya da kötü bir son yok; hatta hiçbir son yok. Olaylar birbiri ardına sadece olageliyor. Modern dünya bir amaca inanmıyor, sadece nedenleri umursuyor. Modernitenin bir sloganı varsa o da şu olmalı: "Olur böyle şeyler."
Umman'ı bir gün göreceğim. Bu onu son görüşüm olacak. Gülhane Parkı'nda bir adamla yürüyecek. Onu değişmiş bulacağım. Biraz daha olgun, biraz daha yuvarlak yüzlü ve mutlu. Tavuskuşlarının önünde konuşacaklar. Ben az ileride bir bankta oturuyor olacağım. Onları seyredeceğim. Güzel ellerine bakacağım; hala seramikler yapıyor mudur diye soracağım kendime. Kuğuların yanına gidecek, bir çocuk sevinciyle seyretmek için beyaz kuşları. Yanına yaklaşacağım, gözlerine bakacağım. "O adam ben olabilirdim," diyeceğim, bir çınar ağacına yaslanıp ona bakan adamı göstererek. "Saçlarını iyice büküp bir omzuna bırakan, güzel şeyler yaparken dünyayı unutan Umman'ı hala seviyorum," diyeceğim. Son cümleyi belki de söylemeyeceğim. Hiçbir şey anlamayacak Yıllarca düşünüp duracak sözlerimi.
Yoksul B. B Üstüne
Ben, Bertolt Brecht, Karaormanlar'dan Kentlere taşımış annem beni rahminde Bu yüzden soğuğu ormanların Ben ölene dek kalacak içimde Asfaltkentte evimde gibiyim. Baştan beri Donatılmışım bütün ölüm nesneleriyle Gazetelerle, tütünle ve alkolle Güvensiz, tembel ama sonuçta mutlu İnsanlarla dostum. Herkes gibi Sıradan bir şapka başımdaki Ne
Bir şeyi daha söylemeliyim. Onu evlenmeden önce de tanıyordum ve ona âşık olduğumu o zaman da söylemedim. Bunun acısını ölene dek taşıyacağım. Bunu hak ediyorum çünkü. Ona aşkımı neden söylemediğime gelince filmlerden çalıntı bir ifadeyle, onun benimle mutlu olabileceğine inanmıyordum. Yani ona çok yakın olursam zarar vereceğimden korkuyordum. Uzakta durursa aşkımdan zarar görmez. Birlikte yaşanması güç bir adam olarak, dünyası karmaşadan kurtulamayan bir adam olarak, son derece iyi bir aile yaşantısı olan ve fazlasını hak eden onu, kendime karşı koruyordum.
Konusu bizim kararlarımıza göre belirlenen bir filmdeki oyuncu gibiyiz 'Mutlu son' bizim elimizde
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.