Tüm yaşamım boyunca katlanamadığım çok az şey vardı. Ben hayalleri ya da felsefi yaklaşımları olan bir kız değildim. hiçbir zaman da olmadım. Ben hep hayatı eğlenmeyi sevdiğim yanlarıyla yaşayan biri oldum. Benim için yarın hiçbir zaman kıymetli olmadı. Ben herkesi kendi kurduğum oyuna davet ettim. Küçükken sokakta oynamaya çıktığımda ne zaman halkanın dışında kalmış bir çocuk görsem elinden tutup onu da çektim aramıza, kışın kar yağarken yolda kaç tane kedi gördüysem onu da eve sokup kendimle birlikte şömine başında ısıttım, yemek yerken yarısını hep hayvanların bulabileceği köşelere sakladım, ben hayatım boyunca hiç kimseyi dışarıda bırakmadım. Ve hayatım boyunca hiç kimsenin beni dışarıda bırakmasına izin vermedim. Kim olduğumun, nerede olduğumun önemi yoktu. Deli olup olmadığımın önemi yoktu.
Kimsenin bana kendimi kötü hissettirmesine, kimsenin beni aptal yerine koymasına, kimsenin benimle alay etmesine ve beni kullanmasına izin vermeye niyetim yoktu. Dünya sular altında kaldığında, bir yanardağ patladığında, deprem olduğunda, artık aklımda olacak tek şey vardı. Bir doğa felaketi yaşandığında, birileri bir yerlerde birini daha incitiyordu. Öyle cok incitiyordu ki herkes onlarla birlikte ölmeyi hak ediyordu.
Beni karşılarına alıp boğazımı kesseler bu kadar kırılmış hissetmezdim, Ben simdi kaybettiğim güven duygusunu hangi merhemle lyileştirecek, hayal kırıklığıma nasıl bir dikiş atıp kapatacaktım.