Yürüyor , şarkı söylüyordum , çünkü mutlu olduğumda ben de , bir dostu ya da iyi bir tanıdığı olmayan , o neşeli anında neşesini paylaşacak kimsesi bulunmayan her mutlu insan gibi kendi kendime bir şeyler mırıldanırım.
Harika bir akşamdı ; böyle bir akşam insana ancak gençken nasip olur sevgili okur. Gökyüzü öyle yıldızlı , öyle berraktı ki , onu gören kendine sormadan edemezdi : Nasıl oluyor da böyle bir göğün altında türlü türlü suratsız , kaprisli insan yaşayabiliyor ?
Dünyada benim için senden ve benden başka kimse yoktu. Bir felaket etrafımızdaki bütün insanları yok etse de , eğer sen yaşıyorsan bana hiç de önemli bir şey gibi görünmezdi. Sen benim dünyamdın. Bunun böyle olduğunu sana göstermek , duyurmak ihtiyatsızlıktı belki.
- Öyleyse neden yüreğimi dinlemek zorundayım?
- Çünkü onu susturmayı hiçbir zaman başaramazsın. Hatta onu dinlemiyormuş gibi yapsan da o gene oradadır, göğsündedir; hayat ve dünya hakkında ne düşündüğünü sana tekrarlamayı sürdürecektir.
- Bir hain olsa da mı?
- İhanet, senin beklemediğin bir darbedir. Ama sen yüreğini dinleyecek olursan, sana baskın yapmayı hiçbir zaman başaramayacaktır. Çünkü onun düşlerini ve arzularını tanıyacaksın ve onları hesaba katacaksın. Hiç kimse kendi yüreğinden kaçamaz. Bu nedenle en iyisi onun söylediklerini dinlemek. Böylece, kendisinden beklemediğin bir darbe indirmeyecektir kesinlikle sana.
Aşkın kör olduğunu söylemek doğru değil ; gerçek şu ki , insan bir varlıkta kendisi için en önemli saydığı , çoğu zaman tanımlanamayan o şeyi bulduktan sonra artık hatalara , zaaflara karşı da ilgisizdir.