" Gel, sabahleyin erkenden. dokuzda, sekizde, yedide, altıda gel. Gel Allahını seversen. Al kartımı. Mutlaka gel!"
Geceyi pırıl pırıl umutlarla geçirdikten sonra. sabahleyin beşte, altıda, yedide, sekizde değil, dokuzda da değil, onda, hatta on'u çeyrek geçe gitti. On bir buçuğa kadar bekledi maroken koltuk üzerinde. Artık umutları bulanmaya başlamıştı ki, doktor. kan çanağına dönmüş kıpkırmızı gözleriyle geldi. çevresine sertçe baktı. Sıra sıra hastalarına «Sen?", «Sen?" diye sordu. Canı sıkkın, neşesiz, durgun bir öfke içindeydi. Sıra .. işsiz»e gelince ...
Ona da ötekiler gibi «Sen?» dedi. işsiz anlamadı. Sağa baktı. sola baktı. .. Doktor kızmıştı, birden : " Sen dedim evladım.. Ne istiyorsun? Hastalığın nerenden? .."
İşsiz bön bön bakıyordu. Bir şeyler söylemesi gerekirdi ama, ağzını açamıyor, ne söylemesi gerektiğini kestiremiyordu.
Doktor bayağı bağırdı
"Dilini mi yuttun? Aptal mısın sen be?"
İşsiz'in kafasından akşam, Beatle, Aznavur melodileri yüklü gece, boynuna sarılıp hıçkırarak ağlayan doktor geçti. Duvarlar sallanmıyordu aslında şüphesiz ama gene de sallanıyorlar mıydı? Döndü, çıkarken doktorun sesi : Yarabbi!
Acı acı güldü, sonra hastabakıcısına bakıp mırıldandı "Bu da bir oy sahibi, ben de!" Dedi.