Buda bir köye girmiş. Bir adam sormuş: "Tanrı var mı?" Buda, "Hayır," demiş. Akşam başka bir adam sormuş: "Tanrı var mı?" Buda, "Evet," demiş. Sonra gece bir üçüncüsü sormuş: "Tanrı var mı?" Buda sessiz kalmış. Tek bir günde: Sabah, hayır; akşam, evet; gece, sessizlik... Ne evet, ne hayır.
Sayfa 663 - Omega YayınlarıKitabı okudu
.. İnsanlar karbon kağıdından kopyalara dönüştürülmek zorundadır; onların orijinallikleri yok edilmek zorundadır, aksi taktirde dünyada var olan tüm saçmalıklar mümkün olmazdı. Bir lidere ihtiyaç duyarsın çünkü en baştan aptallaştırılmış durumdasın; yoksa hiçbir lidere ihtiyaç olmazdı. Niçin birisini izleyesin? Kendi zekânı izleyeceksin. Şayet
Reklam
'' Lanet Flowers , ne istiyorsun? '' '' Dışarı mı çıkıyordun? '' '' Hayır , her akşam elli sayfa Proust okuyorum. Bu akşam kırk ikinci sayfadaydım. '' '' Kulağa eğlenceli geliyor. Ben de kimya kitabımı böyle okuyordum. ''
“Hepimiz sekiz saatten fazla çalışıyoruz, bazen on iki, bazen on beş saat. Fazla mesai ücreti aldığımız tek bir ay bile olmadı. Son iş yerimden bu yüzden atıldım zaten. Bir masadan yemek artıklarını toplarken kulak misafiri olmuştum iki tane janti adama. Avukatlıktan falan konuşuyorlardı. Hazır bedava avukat bulmuşken sorasım geldi: “Fazla mesai ücreti için dava açsak istesem ne yapmam gerekir?” diye de sordum. Jantilerde bana anlattılar kısaca. Akşam mesai sonrası birim şefimiz Cevat Bey (Kel Cevat) aldı beni karşısına, “Fazla mesai için dava mı açmak istiyorsun?” diye sordu. “O nereden çıktı?” diye yanıtladım. “AVM’nin avukatlarına sormuşsun,” dedi. “Şansıma da, senin ağzına da sıçayım,” dedim. İşimden söylediğimi sanıyordum öyle değilmiş. “Yemek fişlerini bırak, eşyalarını topla, defol!” dedi. “Yüzüme tükürüp çıktı,” demiş arkamdan. Birinin arkasından konuşmak çok ayıptır, o kişi yüzünüze tükürmüş olsa bile yapmayacaksın bunu.”
Sayfa 77 - İletişimKitabı okudu
" Gel, sabahleyin erkenden. dokuzda, sekizde, yedide, altıda gel. Gel Allahını seversen. Al kartımı. Mutlaka gel!" Geceyi pırıl pırıl umutlarla geçirdikten sonra. sabahleyin beşte, altıda, yedide, sekizde değil, dokuzda da değil, onda, hatta on'u çeyrek geçe gitti. On bir buçuğa kadar bekledi maroken koltuk üzerinde. Artık umutları bulanmaya başlamıştı ki, doktor. kan çanağına dönmüş kıpkırmızı gözleriyle geldi. çevresine sertçe baktı. Sıra sıra hastalarına «Sen?", «Sen?" diye sordu. Canı sıkkın, neşesiz, durgun bir öfke içindeydi. Sıra .. işsiz»e gelince ... Ona da ötekiler gibi «Sen?» dedi. işsiz anlamadı. Sağa baktı. sola baktı. .. Doktor kızmıştı, birden : " Sen dedim evladım.. Ne istiyorsun? Hastalığın nerenden? .." İşsiz bön bön bakıyordu. Bir şeyler söylemesi gerekirdi ama, ağzını açamıyor, ne söylemesi gerektiğini kestiremiyordu. Doktor bayağı bağırdı "Dilini mi yuttun? Aptal mısın sen be?" İşsiz'in kafasından akşam, Beatle, Aznavur melodileri yüklü gece, boynuna sarılıp hıçkırarak ağlayan doktor geçti. Duvarlar sallanmıyordu aslında şüphesiz ama gene de sallanıyorlar mıydı? Döndü, çıkarken doktorun sesi : Yarabbi! Acı acı güldü, sonra hastabakıcısına bakıp mırıldandı "Bu da bir oy sahibi, ben de!" Dedi.
Sayfa 219
Deniz Gezmiş
Bütün bu olayları, bu acıları, gelecek kuşakların belki de hatırlamayacağını düşünüyorsun. Bütün bu acıları, sıkıntıları onlar için çektiğini çok iyi biliyorsun oysa. Ve birden, kendi açından bakınca, bir kişi olduğunu, yani biricikliğini, içine girdiğin çatışmanın bir kişinin çatışması olduğunu, ölürsen bir kişinin ölümüyle öleceğini ve bunun, o büyük kavganın içinde ne kadar önemsiz kalacağını düşünüyorsun bir an. Ve gelecek kuşaklar beş yüz kişi falan öldü diye bilecekler ve geçip gideceksin o beş yüz kişinin içinde. Çektiğin acıların gelecek kuşaklarca da bilinmesini istiyorsun ister istemez.
Reklam
118 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.