"Çok basit aslında;bu bir oyun,her sabah uyandığında sana 86 bin 400 dolar veriyorlar;tek koşul,gün içinde parayı harcaman;kullanmadığın para sen uyurken geri alınıyor;ama Tanrı'nın bu lütfu ya da bu oyun her an bitebilir,anlıyor musun?Sonuç olarak soru şu:Eğer böyle bir iyilikle karşılaşsan ,ne yapardın?" Arthur hiç düşünmeden her doları kendi keyfi için ve sevdiklerine armağan almak için harcayacağını söyledi.Bu "sihirli banka"nın vereceği her kuruşu kendi yaşamına,çevresindekilerin yaşamına mutluluk getirmek için kullanırdı."Hatta tanımadığım insanların yaşamına;çünkü kendim ve yakınlarım için günde 86bin 400 dolar harcayabileceğimi sanmıyorum,ama sözü nereye getirmek istiyorsun sen?" Lauren yanıt verdi:"Hepimiz bu sihirli bankaya sahibiz;sihirli banka zaman!Uç uca eklenen saniyelerden oluşan bereket boynuzu!" "Her sabah uyandığımızda ,günlük 86 bin 400 saniyelik kredi açılıyor bize;akşam yatağa yattığımızda yarına hiçbir şey kalmıyor;gün içinde yaşanmayan kaçmış,dün bitmiş oluyor.Her sabah bu büyü yeniden başlıyor,hesabımıza yeniden yaşamın 86 bin 400 saniyesi yatırılıyor ve şu değişmez kuralla oynuyoruz:Banka ,önceden uyarmadan istediği zaman hesabımızı kapatabilir:Yaşam her an bitebilir.Öyleyse günlük 86 bin 400 saniyemizi ne yapıyoruz?Yaşamın saniyeleri dolarlardan daha önemli değil mi?"
kitapta en çok beğendiğim kısım burasıydı..Kitabı okudu
Bir baba, yorgun argın eve döndüğü bir akşam, beş yaşındaki oğlunu kapının önünde kendisini beklerken bulmuş. Birlikte eve girerken, çocuk “Baba, bir saatte ne kadar para kazanıyorsun?” diye sormuş. Zaten ofiste yorulmuş olan adam, “Bu seni ilgilendirmez” yanıtını vermiş oğluna. Bunun üzerine çocuk, “Lütfen babacığım, bilmek istiyorum” diye ısrar
Reklam
Nasıl başladı, ne vakit başladı, bilemiyorum. Ama ilk belirtiler, dokuz yaşımda iken patlak verdi. Misafirlerle bahçede oturuyorduk. Yaşlı bir zat saati sordu. Aksi gibi, kimsede saat yoktu. Eniştem içeri, saate bakmaya koştu. Ben o aralık: “Üçü yirmi geçiyor” diyivermişim. Bu tutturuşa, önce kimse şaşmadı. Boğazda, geçen vapurlara bakıp zamanı
HUGO — Neyle düşüneyim istiyorsun? SUCK — Bana bak arkadaş, kelle koltukta olunca, kafasıyla düşünemez insan. Evet, bu hal bitsin istiyordum, doğru- Bir an için, kısa bir an için, tâ ki başka bir şeye ilgilenebileyim diye. Kendimden başka herhangi bir şeye. Ama kendime olan saygım değildi bu. ömründe aç kalmadın stil, sonlu da gelmiş burda
Bugün ben de evime dönüyorum...” Sonra üzüntüyle, “Çok daha uzak... Çok daha zor...” dedi. Olağandışı bir şeylerin olduğunun farkındaydım. Küçücük bir çocukmuş gibi kollarımda tutuyordum onu, ama bana öyle geliyordu ki hızla korkunç bir uçuruma doğru gidiyordu ve onu kurtarmak için yapabileceğim hiçbir şey yoktu... Bakışları çok uzaklarda bir
- Sen şimdi ne istiyorsun peki? Tekrar sevgili mi olalım? -Evet. -Bak biz en iyisi şöyle yapalım ; birer bira daha isteyelim ve bu akşam buradan hiçbir şeyi çözmeden evlerimize gidelim?! -Ne demek bu? Kabul edemezdim... İstediği zaman gidip istediği zaman beni öyle çiş gibi bırakamazdı. Bir kere daha ondan ayrılmaya dayanamazdım. Adamdaki rahatlığa bak ya , sen bir sene sonra gel , eee işte biz tekrar sevgili olalım? YEK YEAA?!
Reklam
125 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.