Uzun kitap okumanın büyüsü üzerimde çok güçlü bir etkiye sahip, hiç yoktan bir hayranlığa sebep oluyor. Böyle olmasına şaşacak değilim çünkü alışkanlıklarına sarılan bir adamım. Hatta ben yaşadıkça öyküsünü okuyacağım bir karakter olsun isterim. Bunun için küçük bir kandırmaca biliyorum gerçi. Güncel bir yazarı, özellikle günce türünde takip
“Ben neyi düzelteceğimi bilmiyorum bazen.”
“Hayır, biliyorsun. Düşün. Ne kadar görmezden gelmeye çalışsak da akıl her zaman neyin doğru olduğunu bilir ve açıklık ister.”
Suç kralı diye anılan bir mahkûm ile onun başarılı avukatının imkânsız diyebileceğiniz hikayesini okumaya hazır mısınız? Ama şunu unutmayın ki bu yolda imkânsızlıklar imkân dahilinde. BL ise bizi tek bir amaca doğru götürüyor. Özgürlüğümüze... :)
*
Sene 2027.
Ülkede artık yasalar değil, Krallık’ın koyduğu kurallar geçerlidir ve o kurallar
Aşk lafını ağzına almazdı Yakamoz. Nerede aşık görse garipser, aşk acısı gördü mü dayanamaz, gülerdi. Çok ketumdu, kimseye hiçbir şey söylemezdi. Bir kadının onu seveceğine inanmazdı, gerçek aşkın onu bulacağına ihtimal bile vermezdi. Sonra bir gün onu gördü, onu Papatyasını bakmaya kıyamadığı o narin çiçeğini hayatında hiç böyle hissetmemişti.
Kararlı hissediyorum, ruhumu yerden kazıyorum ve arındırıcı bir nefes alıyorum. Kendimi aynada gülümsemeye zorluyorum. Bu, garip geliyor ama bir şekilde ruh halimi yeterince yükseltiyor, ki banyodan çıkabileceğimi ve Cristiano o akıllı ağzını açtığında
bağırıp çağırmayacağımı düşünüyorum.
Bornozumun kemerini sımsıkı bağlıyorum, kapı koluna uza- nıyorum ve kapıyı birden çekip açıyorum, geçici oda arkadaşımla yüz yüze geliyorum.
Kalbim hopluyor, ürküyor, göğsüme tırmanıyor, dışarı çıkmak ister gibi çarpıyor. Bana bakışı ciğerlerimdeki tüm havayı çekiyor ve tam olarak ne olduğunu anlayamadan elleri belimi kavrıyor ve ağzı benimkine doğru yaklaşıyor. Sırtım banyo kapısına daya- nıncaya ve gidecek başka bir yer kalmayana kadar, her adımında beraberce hareket ediyoruz.
"On... dokuz... sekiz..." diyor, sesi bana fısıltı gibi geliyor
"Cristiano." Sağ eli çenemin altını kavrıyor ve ağzımı yukarı doğru çeviriyor.
"Yedi... altı..." devam ediyor.
"Ne yapıyorsun?"
"Beş... dört... üç..." İç çekiyor, ağzı daha da yaklaşıyor. Du- dakları benimkilerine değiyor ve nefesindeki nane ve Scotch ko- kusunu içime çekiyorum. "İki... bir..."
Ağzı benimkiyle buluşuyor, parmakları boynumun ense kis- mındaki nemli saçlarımda dolaşıyor. Dilimi ağzına almıyor. Bu, durumu kirletmiyor veya basitleştirmiyor veya vahşileştirmiyor. Beni tehdit altında ya da güvensiz hissettirecek bir şekilde öpmü- yor. Aslında, bunun ne olduğunu düşünürsek, o mükemmel bir beyefendi.
Gözlerim kapanıyor ve düşüncelerim sessizleşiyor.
Renkler ile duygular doğru orantılıdır benim dünyamda duygular ne kadar karanlıksa dünyada o kadar karanlık gözükür ya da o kadar ışıl ışıl renkli en güzel renklerin rengi soldu yalancı bir Gökkuşağı oldu hayat şimdi son gri bulutlar...
Vücud ve iç
Beden formuna ben dediği an.
Kendini yaşamdan ayırdı insan.
Vücudun yerine denilir mekan.
Form yaranmasına söylenir zaman.
Cisime göredir zaman ve mekan.
O,yoksa ne yer var,ne de ki,zaman.
ŞİMŞEK,
Doğru insanların yanlış bir çevrede nasıl bir yalnızlığa ve buhrana sürüklenişinin hikayesi. Küçük yaşta yetim kalan Müfid'in hodkâm ( bencil) dedesi ve karaktersizlikte sınır tanımayan, hiçbir değer yargısı olmayan dayısı Sacit'in yanında yetişmesinin ruhunda açtığı derin yaralara, ihanete meyyal karısı Pervin'in müptezelliği de eklenince psikolojik gerilimin doruğa ulaştığı bir roman çıkmış. Psikolojik tahliller, hasta ruh sağlığı, insan ruhundaki çelişkiler ve insanın manevî çöküşü kimlik bunalımı bağlamında ele alınmış. Her ne kadar ana çatışma kahramanların iç çatışması olsa da satır aralarında birey toplum çatışması da yer alıyor. Ayrıca mekânın insan psikolojisi üzerindeki etkisi çok güzel anlatılmış. Peyami Safa'nın kalfalık dönemi eserlerinden olmasına rağmen çok üst düzey bir roman. Psikolojik roman sevenler Peyami Safa'nın bütün romanlarını tez elden okumalı.
Bu metni konsere gidip enerjisiyle sizin de enerjinizi sömüren kitleye yönelik yazıyorum. Konserin tanımından başlayayım: Fransızca concert “1. birlikte müzik çalma veya şarkı söyleme anlamına gelir. Konser türleri vardır. Açık hava, festival, senfonik vb. Bir de konserlerin amacı vardır. Yardım kampanyasından tutun eğitim, şehrin tanıtımı vb. Bir
Dalgaların dövdüğü bir kıyının
Ortasında duruyorum
Ve elimde tutuyorum
Altın kumun tanelerini
Ne kadar az nasıl da kayıp gidiyorlar
Parmaklarımın arasından derinliğe doğru.
Gilliatt bazı geceler gözlerini açıyor ve karanlığa bakıyordu.
Tuhaf bir heyecan hissediyordu.
Karanlığa bakan açık gözler. İç karartıcı, endişe verici bir durum.
Karanlığın baskısı diye bir şey vardır.
... karaltılarla maskelenmiş sonsuzluk, işte gece. Bu kadar yığın insana ağır gelir.
Evrenin gizeminden ölümün gizemine kadar tüm gizemlerin
"İÇİ BOŞ İNSANLAR"
Varoluşçuluk akımının takipçilerinden olduğunu öğrendiğim Rollo May sıradan bir psikoloji/kişisel gelişim kitabı yazmanın ötesine geçmiş bana kalırsa.
Kitap oldukça renkli. Yazar Yunan mitolojisinden, Kierkegaard, Nietzsche, Erich Fromm gibi düşünürlerden sıkça atıflar yaparak savlarını desteklemiştir.
Giriş için tam
Sherlock Holmes, şömine rafının köşesinden şişesini, zarif Fas kutusundan da hipodermik şırıngasını aldı. Uzun, beyaz, gergin parmaklarıyla narin iğneyi ayarladı ve gömleğinin sol manşetini geriye doğru kıvırdı. Kısa bir süre gözleri düşünceli bir şekilde sayısız delik izleriyle noktalanmış ve yaralanmış olan kaslı ön koluna ve bileğine takıldı.
Pantürkizm, Balkanlardan Asya steplerine kadar uzanan geniş coğrafyada yaşayan Türklerin birliğini yani "Büyük Türk Birliği" ilkesini savunan, temsilcisi olmaktan onur duyduğum izmdir. Pantürkizm, İslam sosu başta olmak üzere bütün izmlerden arındırılmış saf Türklüğü tanımlar. Gurur duyduğumuz Teşkilatı Mahsusa'nın da kuruluş