Çoğu zaman,
Kırılmadık, resmen döküldük.
Oturmadık, resmen çöktük.
Ağlamak ne demek,
Resmen gözlerimizi döktük.
Hem de öyle böyle değil.
Mehmet Ercan
Mehmet Ercan
,
Kalbimdesin Elimde Değil
Sayfa 16 - Hayykitap
Dünyada sizden, yani bütün erkeklerden niçin bu kadar çok nefret ediyorum, biliyor musunuz? Sırf böyle en tabii haklarıymış gibi insandan birçok şeyler istedikleri için. Beni yanlış anlamayın, bu taleplerin muhakkak söz haline gelmesi şart değil. Erkeklerin öyle bir bakışları, öyle bir gülüşleri, ellerini kaldırışları, hulasa kadınlara öyle bir muamele edişleri var ki… Kendilerine ne kadar fazla ve ne kadar aptalca güvendiklerini fark etmemek için kör olmak lazım. Herhangi bir şekilde talepleri reddedildiği zaman düştükleri şaşkınlığı görmek, küstahça gururlarını anlamak için kafidir. Kendilerini daima bir avcı, bizi zavallı birer av olarak düşünmekten asla vazgeçmiyorlar. Bizim vazifemiz sadece tabi olmak, itaat etmek, istenilen şeyleri vermek. Biz isteyemeyiz, kendiliğimizden bir şey vermeyiz. Ben bu ahmakça ve küstahça erkek gururundan tiksiniyorum. Anlıyor musunuz?
Karşımda, mahvedilmiş genç insanlar var.
Ey Türke benzemeyen Türk Gençliği! Ne oldu sana böyle? Birinci vazifen Türk İstiklalini, Türk Cumhuriyetini ilelebet muhafaza ve müdafaa etmekti hani? 'Türk olmak' ne demek, sana önce bunu unutturdular! 'İstiklal' ne demek, sana önce bunu unutturdular! 'Muhafaza ve müdafaa etmek' ne demek, sana önce bunu unutturdular! Bağımsızlığın tehlikede! Varlığın tehlikede! Hadi muhafaza ve müdafaa etsene! Vah gariplerim vah! Vah zavallılar vah! Hiçbir şeyin farkında değil çoğu. Pazartesi sabahları İstiklal Marşı söyleyip bayrağı göndere çekmekle bağımsız olunmuyor efendim. Nasıl anlatsam size ülkemde oynanan emperyalist oyunları? Öyle sinsi oyunlar ki bunlar... Ulan İstiklal Savaşı zamanında olduğu gibi, düşman gelse yurdumu işgal etse neyse. Alırsın silahını koşarsın cepheye o zaman. Tabancan tüfeğin yoksa bıçakla, kazma kürekle gidersin. Ama öyle mi ya. Bu sinsi savaş. Bu kahpe savaş. Bu modern emperyalist işgal. Sana kim olduğunu unutturuyor. Ortalıkta Türküm diye geziyorsun; ama farkına varmadan başka bir yaratığa dönüşüyorsun. Saçlara başlara, kılığa kıyafete, konuşma tarzına, ilişkilere, yaşam biçimlerine bakıyorum da, karşımda "Ey!" diyebileceğim bir Türk Gençliği göremiyorum.
-Biliyor musun Sebastian, bazen Tanrıyı hiç anlamıyorum.
-Tanrı mi efendim? Hangi Tanrı?
-O ne demek öyle Sebastian? Kaç tane Tanrı var ki?
-Bilmiyorum efendim. Sizce kaç tane var?
-Elbette bir tane var Sebastian. O da bildiğimiz Tanrı. Hani şu adaleti sağlayan.
- Adalet mi efendim? Hangi adalet?
- Yeryüzündeki ve öteki dünyadaki adalet elbette
PISA araştırmasının gösterdiği bazı gerçekler var. Mesela bizim çocuklarımız başka ülkelerin çocuklarından daha fazla ders çalışıyorlar. Buna karşılık başarıları onlardan çok geride kalıyor. Bunun bir nedeni bir sonraki aşamadaki sınavı esas alıp ona göre çalışmaları olabilir.
Yani öğrenmek, analizde kullanmak amaçlı çalışmak yerine sadece ezberliyorlar. Öyle olunca akıl yürütmeye dayalı soruları çözemiyorlar.
En başarılı çocuklar hoşgörü ve özgürlüğün en yaygın olduğu Ege ve Marmara'dan ve Fen Liseleri, Sosyal Bilimler Liseleri ile Anadolu Fen Liseleri'nden çıkıyor. Demek ki model olarak bu bölgeleri ve bu okulları esas alıp sistemleri ona göre biçimlendirmemiz gerekiyor.
Eğitim sistemimizde öğrenme eksikliği kadar öğretememe sorunu olduğu anlaşılıyor. Öğretmenlerimizi yetiştirmek için gereken çabayı göstermediğimiz çok basit bir karşılaştırmayla ortaya çıkıyor.
Bu gerçekler karşısında biz ne yapıyoruz? Fen liselerini arttıracak yerde İmam Hatip liselerini arttırıyoruz, okullara Analitik gözlemleme yeteneğini geliştirecek laboratuvarlar kuracak yerde mescit açıyoruz, öğretmenlerimizi gelişim programlarına gönderecek yerde siyasal toplantılara yolluyoruz.
Böyle devam edersek buluş yapan kuşaklar yetiştiremeyiz. Buluş yapan kuşaklar yetiştiremezsek buluş yapanların taşeronu olmaya devam ederiz. Öyle olunca da orta gelir tuzağından çıkamayız.