Ne fırtınalar koptu,
benim hayat dallarımdan
hiç birinde vazgeçmedim
umutlarımdan,
İçimde kıyametler kopsa da ben baharıyım yarınlarımın,
çiçek açarım her kışın ardından
Artık çok geç yaşamayı öğrenmek için
Azıcık bir türkü için ne kadar mutsuzluk gerekiyorsa
Bir ürperti uğruna nasıl pişmanlık duyulacaksa
Ve bir gitar havası için ne kadar hıçkırık gerekiyorsa
Ağlasın geceleri birleşen kalplerimiz
Mutlu aşk yoktur
Hiçbir şey ebedi kalmaz elinde insanın
Ne gücü ne zayıflığı ne de yüreği
Açıverse masumca kollarını yana bir haç olur gölgesi
Bağlanayım derken mutluluğuna parçalar onu
Yaşamı olağandışı ve acılı bir bölünmedir
Mutlu aşk yoktur
Yine de, ne Ksenophanes, ne Parmenides, ne Empedokles, ne de başka bir teolog... <hiçbiri> şiir tarafından tanrısal esine tabi olacak şekilde cezbedilmemiştir. Daha ziyade, doğa incelemesini coşkuyla kucakladıkları için, yaşamlarını dindarlığa ve tanrıları onurlandırmaya adadıkları için, iyi adamlar oldular, ama tanrı vergisi yetenekleri olan birer şair olamadılar. Nitekim geride başkalarına da örnek olabilecek gerçek şiirler bırakabilmeleri için, yukarıdan ölçü, âhenk ve ritim konusunda ilham almaları, tanrıların lütfuna ermeleri gerekirdi.
oysa sorardı her zaman
sormadı
ne ben ona bir şey dedim
ne de o bana
birşey demedik
belki yetmiyordu dilimiz
belki sığmıyordu öfkemiz dilimize
belki ağıtlarda unutulmuştuk
Şimdi o var diye yaşamak öyle güzel
Çirkin olan ne varsa değişti kendiliğinden
Dokunduğu her şey bir bir aydınlanmakta
Saksıda çiçekler büyüyor güzelliğinden…
İşte burada yatıyor bir yürek her şeyiyle benziyor akan zamana
Ölen bir yürektir bu başlayan bir anın her anında
Söyleye söyleye kendi öz romansını için için
Ve suskun kaldı bekledi zamanın ne zaman kapıyı çalacağını
Fazlası yüktür yük yetecek kadar
Lokmalar haramsa ne işe yarar
Niyetin berraksa her şeyin karar
Kırıntısını yeme veremez ayar
Çok büyük zaferler az olanladır
Rahatsız ettiyse çöpe atarsın
Mutluluk verdiyse gönle atarsın