"Başarı cüret edenin ve harekete geçenindir; çok nadir, sonuçlardan korkan ödlekler başarılı olurlar." [ JAWAHARLAL NEHRU ]
Bugün gerek Kemalist gerek muhafazakâr tarihyazımında, tek parti dönemiyle çok partili hayat arasında keskin bir kopuş olduğu varsayılır. Hâlbuki 1925'te Fransız ve İspanyol sömürgecilere karşı Türkiye'den destek bekleyen Faslı isyancılara kulak veremeyen Türkiye, 1950'lerde de Cezayirlilerin Fransa'ya karşı bağımsızlık savaşını desteklemedi. 1932'deki meşhur Şark Musikisi Kongresi'ne "Biz Şarklı değiliz." diye delege göndermeyen Türkiye, 1949'da Endonezya sorununu tartışmak üzere toplanan ve Afrika ve Asya ülkelerinin katıldığı ilk siyasi içerikli Asya konferansına da "Biz Avrupa devletiyiz." diyerek katılmadı. 1955'teki meşhur Bandung Konferansı'na ise Nehru'nun deyişiyle "Batı'nın avukatlığı"nı yapan bir NATO üyesi olarak katıldı. 1971'de bile devletin konser salonunda Itrî konseri düzenledi diye Kültür Bakanı Halman gericilikle suçlanıp istifaya zorlanabiliyordu. Velhasıl Sovyetler Birliği yıkılana kadar Türkiye Batı'nın bir parçası olduğu iddiasını zayıflatacak sembolik adımlar atmaktan çekindi. Devlet katında bu aidiyetin çeşitli şekillerde sorgulanmaya başlaması, daha çok Sovyetler Birliği'nin yıkılmasından sonradır.
Reklam
Becerikli Eylem İnsanları
Elbette Lincoln, Gandhi hatta F. D. Roosevelt, Churchill ve Nehru gibi nadir rastlanan türde liderler de vardır. Bu liderler, insanların iştahlarını ve korkularını kaynaşmış bir kitle yaratacak şekilde kullanmaktan ve o kaynaşmış kitleyi kutsal bir dava uğruna ölümü göze alacak derecede gayretli taraftarlar haline getirmekten çekinmezler. Fakat bir Hitler ve bir Stalin’in ve hatta bir Luther ve bir Calvin’in aksine, hüsrana uğramış kişilerin kalbindeki zehri yeni bir dünyanın harcı olarak kullanma hevesine kapılmazlar. Nadiren görülen bu liderlerin özgüvenleri, insanlığa olan inançlarından gelmektedir, bu inançla harmanlanmıştır, çünkü bilmektedirler ki insanlığın şerefini tanımayanlar şeref kazanamazlar.
Sayfa 186Kitabı okudu
Malraux, Karşıt-Anılar'da (Antimémoires) Nehru'dan da açar. Bizimkisi, o gün, Malraux ile birlikte, Fransız Elçisi Kont Ostrorog'un yanındadır. Hapis damları da gündemde. Nehru, Gandhi'yi de anlatır. Özel trenler hapisteki iki başbuğa Bağımsızlık Savaşı Başkanlannı taşıyordur boyuna. Malraux da kendi anılarını anlatır. Ve de Fransız damlarını. Savaşları soyutlamak bakımından Fransa'dakiler, Hindistan'dakilerin aynısıdır. Ama aralarında yine de büyük ayrım vardır. Peki Kont Ostrorog, o gün ne yapmıştır? Pek bir şey değil. İki konuğunun hapis damlarını ballandıra ballandıra öykülemesi karşısında, yaşantısında bir kez olsun bir karakola götürülmemiş olduğunu düşünmüş ve de utancından yerin dibine geçmiştir.
Sayfa 10 - ADAM yayınları, 1995Kitabı okudu
Cavaharlal Nehru, "Bizden alınması mümkün olmayan tek şeyin, cesaret ve onurla davranmak ve yaşamımıza bir anlam veren ideallere bağlı kalmak" olduğunu vurgulamıştı. İdeal, "mükemmellik standartı, gayret ve çabanın nihai hedefi ya da amacı" olarak tanımlanır.
Nehru, Indra Gandi, Rajiv
Nehru öldüğü zaman Hindistan Kongre Partisi içinde birçok lider adayı vardı. Ama hiçbirisi, o aşamada kendini çoğunluğa kabul ettirebilecek güce sahip değildi. Üzerinde "geçici" olarak birleşilecek birisi arandı. Zamanı geldiğinde itilip yeri "kolaylıkla" alınabilecek bir isim. lndra Gandi, bu ölçülere uygun "ideal" bir adaydı. Nehru'nun kızı olduğu için kimse itiraz edemezdi. Deneyimsiz bir kadın olarak da başarma şansı yoktu. Ama hesaplar doğru çıkmadı. Kendisini ölünceye kadar partinin başından atamadıkları gibi, daha sonra oğlu Rajiv'in gelip onun da ölünceye kadar orada kalmasını engelleyemediler. İktidar güç demektir. Gücü elinde bulunduranı yenmek ise zordur ...
Reklam
245 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.