Bir Cuma Günü Fethedilmen Duasıyla...
... Mescid-i-Aksa Mescid-i Aksa’yı gördüm düşümde, Bir çocuk gibiydi ve ağlıyordu, Varıp eşiğine alnımı koydum, Sanki bir yer altı nehri çağlıyordu..
“Bu diyârın hani sâhipleri?” dersin; cinler, “Hani sâhipleri?..” der, karşıki dağdan bu sefer! Nerde Ertuğrul’u koynunda büyütmüş obalar? Hani Osman gibi, Orhan gibi gürbüz babalar? Hani bir şanlı Süleyman Paşa? Bir kanlı Selim? Âh, bir Yıldırım olsun göremezsin, ne elîm!
Reklam
İstanbul işgal edilmiştir...
Hani nerde Enver Paşa, nerde Talat Paşa, nerde ötekiler? Nerde memleketi bu badireye sürükleyen İttihat ve Terakki Rüesası?
bitir bu işkenceyi , sende artık bana gül dokundurma elini pıhtılaşan kana gül bahçe boş ;çeşme kuru ; nerde bostancıbaşı gelde feryâd ü figân etme bu hüsrâna gül yıllarca yatağında uyudum semenderin çakallar yuvalandı bizim olan hana gül unuttum gökkuşağı altındaki resmini nice bühtan ettiler eski bir sultana gül kâinat oluk oluk boşalırken içimden yağmur damlası bile olamadım sana gül uzandığım her hayal tutuşturdu ömrümü her yangınla yeni bir yangın düştü cana gül ya öldür , yarasalar okşasın cesedimi ya da terkedip gitme beni bu isyâna gül dinle ki , en ölümcül şarkımı söylüyorum darağacı kurdular döndüğüm her yana gül nasıl sevişiyorsun kırkayakla , çıyanla hani boyun bükmüştün ebedî fermana gül meğer bir yanılgının zinciriymiş umudum güvenimi yitirdim şimdi her dermana gül
Nurullah Genç
Nurullah Genç
geç benden, ben dururum, ben beklerim, geç benden, ama nereye geçersin benden ben bilemem. dediler ki, olgun bir meyve var sabır perdesinin ardında, dünya sana sabrı öğretecek, olgun meyvenin tadını da. dediler ki, şu ağaçlar gibi bekledin, şu ağaçlar gibi hayal, şu ağaçlar gibi kederli. açıldım, kapandım, açıldım, kapandım, gördüm gelenler kadar gidenleri de, hani sabrın sonu, hani gamlı eşek, pervasız nar nerde, hani bahçe? biri gelse.. biri görse.. biri gelmişti.. açmıştı.. durmuştu.. duruyor hala bende. kaç zamandır çınlıyor içimde bu boşluk, kim kıydı, bahçenin şen duluydu, karşımda duran dut? en çok onunla bakıştımdı, bir kere olsun dilegelsindi, çok istedimdi. bana kalsa susardım daha, ama dilimdeki paslı kilit çözülür belki, sapaya kaçmış cümlem uğuldar, içimin kurtları kıpırdar diye gıcırdandım takatsız. gördüm hepsini, gördüm hepsini, sabrın sonunu! biri gelse, biri görse, şimdi, rüzgar sallıyor beni…
Sayfa 32 - Metis Edebiyat / 10. Basım
''Benim tanıdığım aydınların büyük çoğunluğu hiçbir şey araştırmaz, hiçbir şey yapmaz ve şimdilik kıllarını bile kıpırdatmazlar. Kendilerini aydın diye adlandırırlar ya, hizmetçi kadını ''sen'' diye çağırır, köylülere hayvana davranır gibi davranırlar. Doğru dürüst öğrenim görmezler, ciddi hiçbir şey okumazlar, hemen hemen hiçbir şey yapmazlar, bilimin sadece sözünü ederler, sanattan pek az anlarlar. Hepsi ciddidir, hepsinin yüzünden düşen bin parçadır, ciddiyet konusunda hiçbiri burnundan kıl aldırmaz, durmaksızın felsefe yaparlar... Ama tüm bu aydınların gözleri önünde işçiler çok kötü beslenmekte, yastıksız uyumakta; tahta kurularının cirit attığı, leş kokulu, rutubetli, ahlaksızlığın hüküm sürdüğü tek göz odalarda otuz kırk kişi barınmaktadırlar. Nereye baksak karanlık, rutubet, ahlaksızlık... Ve çok açık bir şey ki, bizde tüm iyi konuşmalar, sadece ve sadece başkalarını ve kendimizi kandırmak içindir. Gösterin bana, üstünde o kadar çok ve sık çene çaldığımız çocuk yuvalarımız hani nerde? Nerede okuma salonlarımız? Sadece romanlarda rastlıyoruz bunlara. Gerçek yaşamda kırıntıları bile yok. Var olan sadece pislik, bayağılık... Asık suratlardan korkarım ben, sevmem onları, ciddi konuşmalardan korkarım. En iyisi susalım!''
Sayfa 45 - İş bankasıKitabı okudu
Reklam
Geri199
1.000 öğeden 991 ile 1.000 arasındakiler gösteriliyor.