Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

nuran

Nice sevinçler aslında hastalıktır, nice hastalıklar da aslında şifâdır.
Reklam
Ey biçareler! Bu dünya bir misafirhanedir. Her günde otuz bin şahit, cenazeleriyle "El-mevtü hakkun" hükmünü imza ediyorlar ve o davaya şehadet ediyorlar. Ölümü öldürebilir misiniz? Bu şahitleri tekzip edebilir misiniz? Madem edemiyorsunuz; mevt Allah Allah dedirtir. Sekeratta, Allah Allah yerine hangi topunuz, hangi tüfeğiniz, zulümat-ı ebediyi o sekerattakinin önünde ışıklandırır, ye's-i mutlakını ümid-i mutlaka çevirebilir? Madem ölüm var, kabre girilecek, bu hayat gidiyor, baki bir hayat geliyor; bir defa top tüfek denilse, bin defa Allah Allah demek lâzım gelir. Hem Allah yolunda olsa, tüfek de Allah der, top da Allahu ekber diye bağırır, Allah ile iftar eder, imsak eder.
Peygamberimiz bir hutbesinde şöyle buyurdu; Mümin iki korku arasındadır. Biri geçip giden ömürdür ki onun hakkında Allahın ne yaptığını bilmez, diğeri kalan ömürdür ki onun hakkında Allah'ın ne hüküm vereceğini bilmez. O halde herkes kendinden kendine, dünyasından âhiretine, hayatından ölümüne ve gençliğinden yaşlılığına azık hazırlamalıdır. Zira dünya sizler için yaratıldı, siz ise âhiret için yaratıldınız. Nefsimi kudret elinde tutan Allah'a yemin ederim ki, ölümden sonra suali gerektiren bir şey yoktur. Dünyadan sonra da ya cennet, ya cehennemden başka bir diyar yoktur. "

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Saadet nerededir?
Çünkü saadet tamamıyla gönül işidir. Ve içimizdedir. Onu kendi içimizden başka bir yerde sanıp aramak ve saadeti sırf servet, iktidar ve şöhrette görmek çölde serabı su zannetmektir.
Dua
Dua eden adam, bilir ki birisi var ki onun sesini dinler, derdine derman yetiştirir, ona merhamet eder. Onun kudret eli her şeye yetişir. Bu büyük dünya hanında o yalnız değil; bir Kerîm zat var, ona bakar, ünsiyet verir. Hem onun hadsiz ihtiyacatını yerine getirebilir ve onun hadsiz düşmanlarını def'edebilir bir zatın huzurunda kendini tasavvur ederek, bir ferah bir inşirah duyup dünya kadar ağır bir yükü üzerinden atıp اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَمٖينَ "Ezelden ebede her türlü hamd ve övgü, şükür ve minnet, Âlemlerin Rabbi olan Allah'a mahsustur." der.
Reklam
Duâların yerini hayaller aldığından beri zaradayız.
Duanın en güzel en latîf en leziz en hazır meyvesi neticesi şudur ki: Dua eden adam, bilir ki birisi var ki onun sesini dinler, derdine derman yetiştirir, ona merhamet eder. Onun kudret eli her şeye yetişir. Bu büyük dünya hanında o yalnız değil; bir Kerîm zat var, ona bakar, ünsiyet verir. Hem onun hadsiz ihtiyacatını yerine getirebilir ve onun hadsiz düşmanlarını def'edebilir bir zatın huzurunda kendini tasavvur ederek, bir ferah bir inşirah duyup dünya kadar ağır bir yükü üzerinden atıp اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَمٖينَ "Ezelden ebede her türlü hamd ve övgü, şükür ve minnet, Âlemlerin Rabbi olan Allah'a mahsustur." der.
Selamun aleyküm
Selam, müminleri gafillerden ayıran, birbirlerine sevgi ve muhabbet bağlarıyla bağlayan ve kardeşlik hislerini kuvvetlendiren müslümanların bir nevi alamet-i farikalarıdır. Selam, müslümanı benlik, gurur ve beşeri kusurlardan münezzeh kılmaya yarayan bir vasıta olduğu gibi, mütevazı, halim selim, terbiyeli iyi ahlaklı olmaya teşvik eden bir vâsıtadır da. Bunların yanında selamın faidelerinden biri de, yine beşeriyyet icabı müslümanlar arasındaki dargınlık ve kırgınlıkları yok edip ,onları birlik, beraberlik ve kardeşliğe meylettirmesi ve aralarında hiç bozulmayacak, sarsılmayacak ilahi bir râbıtaya sevketmesidir. Bu rabıtanın bize bahşedeceği ilâhi neş'e sonsuzdur.. Müslümanlar bu rabıta ile Kevser pınarlarından, billur kadehlerini dolduracak ve tek bir can gibi yek vücud olarak birbirlerine sarılacaklardır. Ne ilahi bir zevk, ne doyulmaz bir neş'e... Artık önümüze dağlar cesametinde düşmanlarda gelse, bu yekvücud kitle parçalanmaz, bölünmez. Çelikten bir sur gibi düşmana meydan okur. "Birbirinizi kardeşçe sevin" ve "Aranızda selâmı yayınız!" müslüman kardeşlerim! Allah'ın selâmı ve rahmeti üzerinize olsun!.
Ümitsizlik Yok!
Stresi meydana getiren unsurların en büyüğü "ümitsizlik" hâletidir. Kapitalist sistemlerin, materyalist felsefeyle yetiştirdiği ve mâneviyattan mahrum bıraktığı insan yığınları; kaderi tâyin eden, hata ve kusurlarını bağışlayıp, günahları affeden bir Yaratıcıya inanarak sığınmadıklarından ümitsizlik içinde çırpınır; "Kaderi tenkit eden, başını örse vurur!" kaidesince çırpındıkça dibe batarlar.
Ölümü yok edip, ortadan kaldırmaya gücü yetmeyen biçareler, bütün hınç ve öfkelerini, yıllardır sesini, sedâsını kesmek için uğraştıkları İSLAM'dan almaya bakıyorlardı. Nice gayretler gösterilmedi, nice entrikalar düzenlenmedi ve nice servetler dökülmedi ki bu yolda. Nice kollar nice çamur ve balçıklara bulanmadı ki... Ama ne mümkün? Bâhsus sıvanmak, örtülmek istenilen İslâm güneşi olursa!
Ey bugünün genç - yaşlı, kadın - erkek "ben de Müslümanım! " diyen nüfus kağıdı Müslümanları!. Ve ey uğruna şehit kanları dökülmüş şu mübârek toprakları tepen insan topluluğu!. Cevap verin, konuşun ve itiraf edin olanca samimiyetinizle : "Kusarken bin murdar ağız şeriatımızın, yani Hak olan Kur'an-ı'mızın bütün hükümlerine..", "Hak, haklının en mukaddes malıdır!" diyerek Âh! Bir ses yükselebiliyor mu hâlâ birimizden nefret namına?
Reklam
İtiraz ediyorum : Farklı giyisilere bürünsek de nihayetinde hepimiz birer iskeletiz.
- Artık bir yerde oturmak istemiyorum! Varılmaz bir sıla var gözümde. Onu arayacağım! -Neresi orası? - Ağlayanların vatanı..
716 öğeden 691 ile 705 arasındakiler gösteriliyor.