Ne olur, bana söyleme! Aman ha, söyleme! Demokrasi adına halk dalkavukluğundan bıktım usandım artık! Bütün kurumlarıyla işlemeyen bir demokrasi neden kutsal inek olsun? Şöyle söyleyeyim, düşün bak, eğer basın bir tekeller basınıysa, işbirlikçiyse ve sen bu basına karşı çıkıyorsun, demokrasi var diye, böyle bir basının özgürlüğünü nasıl savunursun? Çayırtepe Karakolu'nda senin başına gelenleri askerlere yükleyip, rahatlayacak kadar safdil olamazsın, dökülen her damla kandan başta Demirel, Ecevit, Türkeş, Erbakan, o dönemin bütün sivil siyasileri sorumludur! Bir başbakanın icrası, on yedi yaşında bir çocuğun boynuna geçirilen iple sonuçlanıyorsa, o adam hiçbir şey yapamıyorsa, intihar etmesi gerekli değil midir? Yok, böyle gergedan derisi yüzsüzlüğü! Hıyanet özgürlüğü diye bir şey olamaz. Diyorum ya, çıkarcı'bir değerlendirmeyle SHP açısından baktığım zaman da anlamıyorum! Şöyle ya da böyle temizlenmiş bir siyasal arena var. Neden tertemiz başlayamayasınız? Neden gidip yine o adamların popolarına giresiniz? Neden pisliğe bulaşmamış kadrolara şans tanımazsınız? Bu 'asr-ı saadet' yutturmacası nereden çıkıyor?
Sayfa 289Kitabı okudu
İnsan ayrılınca değil, yeniden kavuşma ümitleri tükenince yıkılır. O zaman hayat son zerresine kadar kocaman bir can sıkıntısına dönüşür. Sanki son vapuru kaçırmışsın da bir adada mahsur kalmışsın, güneş ağır ağır batarken sonraki vapurun hiç gelmeyeceğini söylemişler sana, bunun can sıkıcı bir şaka olmadığını, gerçek olduğunu söylemişler. Buydu vaziyetim. Beni o kış bir kişi terk edip gitmişti ama sanki iki yüz elli kişi terk edip gitmiş gibi hissetmiştim.
Reklam
….George’un sesi pekleşti, tok bir tona büründü, kelimeler çok söylenmiş, çok tekrarlanmış olduklarını belli edercesine, düzenli bir biçimde dökülmeye başladı ağzından. “Bizim gibi çiftlik ırgatlığı yapanlar, dünyanın en yalnız insanlarıdır hep,” dedi. “Ne aileleri vardır, ne de yerleri yurtları. Bir çiftliğe gelir, çalışır didinir, biraz para kazanır, sonra kente inip o parayı deve yaparlar. Bir de bakarsın, kuyruğunu kıstırmış, başka çiftliğe gidiyor. Yaşamdan bekledikleri hiçbir şey yoktur.” Lennie keyfinden bayılmıştı. “Tamam. Tamam! Şimdi de biz nasılız, onu anlat.” George devam etti: “Biz onlar gibi değiliz. Bizim bir geleceğimiz var. Derdimizi paylaşacak, bizi seven biri var. Başımızı sokacak yer bulamadık diye barlara dalıp paramızı son kuruşuna kadar harcayanlardan değiliz biz. Öyleleri hapse girse, kimsenin umurunda olmaz. Ama biz öyle değiliz.” Lennie atılıp onun sözünü kesti: “Biz öyle değiliz! Neden değiliz? Çünkü sen bana bakarsın, ben bana bakarım da ondan.” Sevinçle güldü.
"Hanımlar, beyler, eğer biz homo economicus olmayı becerebilsek, hiçbir hükümet, hiçbir rejim, iç ya da dış baskı bizi kişi başına geliri on bin dolarlık ülke olmaktan alıkoyamaz. Zamanındagöç edip dünyanın en gözde toprak parçasına kurulmuşuz. Bir elimiz dağda, bir elimiz denizde, yediğimiz önümüzde, yemediğimiz ardımızda. Bir müşkülümüz
Sayfa 327Kitabı okudu
"Çocukluk ve yaşlılık birbirine benzer. Her iki durumda da, değişik nedenlerle, insan oldukça savunmasız olur; hâlâ -ya da artık- etkin yaşantının bir parçası değildir, bu da korunaksız, açık bir duyarlılıkla yaşamaya yol açar. Bedenimizin çevresinde görünmez bir zırh oluşması ergenlik döneminde başlar. Bu zırh bu dönemde oluşur ve ergin yaşam boyunca kalınlaşır. Gelişimi biraz da incininkine benzer, yara ne denli büyük ve derinse, çevresinde oluşan zırh da o kadar güçlü olur. Ama sonra zamanla, çok uzun süre giyilen bir giysi gibi en çok kullanılan yerlerinden yıpranır, dikişleri atar ve ani bir hareket sonucu yırtılır. Başlangıçta hiçbir şey fark etmezsin, zırhının hâlâ seni sıkıca sardığını sanırsın, ama bir gün birdenbire, aptalca bir şey karşısında bir çocuk gibi nedenini bilemeden ağlamaya başlarsın."
Sayfa 19
"Sana aldırmaz; öyle hemen de çıkıp gelmez sana, sen onu ne denli bekliyor olsan da. senin beklemen: bir boşunalık duygusudur yalnızca; gerçekler içinde hayallerin; olup-bitenler içinde olamayacakların düşlenmesi -boyuna ve boşuna bir düşüş - oysa o, gelişmektedir. Sana doğru. Sen hiç bilmeden -beklerken, bilmeden- senin beklediğindir o; ama sen, bilmiyorsundur. Gelmeyeceğini sanarsın. Yıllar geçtikçe, hatta, hiç gelmeyeceğini bildiğini sanarsın -yıllar geçer, emin olduğunu da sanarsın artık hiç gelmeyeceğinden. Senin beklemen: hüzünlü ama dingin bir umutsuzluktur; bir an önce bitirip gitme isteği çökmüştür üzerine -hatta bitiremeyeceğini de bildiğin bir çok şeye aldırmazca ve umarsızlıkla girişip, hepsini yarım bırakıp gitmek, bir ayartı kadar keskindir artık. -Yaşamının anlamı bulunmamıştır, bulunamayacaktır- O, gelmeyecekti ya; sonuçsuz, bir son olarak, ölüm, gelebilir, artık, işte.."
Reklam
1.000 öğeden 41 ile 50 arasındakiler gösteriliyor.