Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Hayat insana belli misyonlar yüklüyor ve sen hayatın boyunca aynı şeyleri yaşıyorsun. Bu bazen hep yanlış anlaşılmak, bazen hep arıza olmak. Kimi zaman herkese yüksün, kiminde de fazladan istenmeyen adam. Tatmin edemezsin kimseyi, doymazlar verdiklerinle ve verdiğin her şey az gelir onlara, her şey yetersiz…. İşte o zaman kitaplara sığınmak sana liman oluyor. Soruyorlar sana “niye çok okuyorsun?” diye. Cevap basit aslında; kaçmak için. Hayattan, insanlardan, olaylardan. Ayrı bir dünya yaratıyorsun kendine. Duygularının var olduğu ama anlaşılmak zorunda olmadığın, yanlış yapamadığın, kazık yemediğin, mutlu sonlarla keyifler yaşayabileceğin. Âşık olabiliyorsun mesela ya da korkuyorsun katil gelirken( hem de ölemeden :), e bir dedektif olarak çok da bıçkın bir tavırla yakalıyorsun suçluyu. Ağlıyorsun bir evlat acı çekerken, gülüyorsun şapşal kızlar beceriksizce aşkına rezil olurken. Kısıyorsun hayatın sesini, açıyorsun kitabın kapağını ve o dünya artık senin….. Depresyon yok bu dünya da, bazen manik olsan da genelde hiç depresif olamıyorsun, en fazla sıkılıyorsun o hikâyeden; hoop çeviriyorsun kapağı atıyorsun kenara ve yeni bir hayatı alıyorsun eline, yeni bir umudu. Umut lazım insana en çok, bazen yaşamak için, bazen yaşamını sürdürebilmek için. Yoksa gitmiyor be bu hayat. Zorluyor, hem de çok zorluyor. Mükemmelliğin içinde hiçlik zor geliyor hem de çok zor.
Tek başına çalışmalarında hiç bir zaman, hatta o sıralarda bile iltizamlı olamamıştı; belirli bir sistemi yoktu. Bunlar, sadece ilk hayranlık, ilk hararet, bir san'tkarın geçirdiği ilk hummaydı. Ordinov, kendi kendine bir sistem yaratmak istiyor; bunu yıllardır içinde taşıyordu. Ruhunda bu hususta yavaş yavaş, henüz sisli, belirsiz, fakat harikulade tatlı, huzur verici fikirler beliriyor, sonradan bunlar yepyeni, aydınlanmış bir şekle giriyor, adeta onu hırpalayarak dışarı boşanmak istiyordu. Genç adam, henüz cesaretsizce içinde doğan bu düşüncelerin hakikate uygun ve yeni bir buluş olduğunu, hususiyet taşıdığını hissediyordu; içindeki yaratma kuvveti gitgide gelişip kökleşiyordu. Fakat bu düşünce ve hayalleri olgunlaştırarak fiil haline geçirmek, onun için ya çok uzak, yahut büsbütün imkansız bir şeydi. Ordinov, herkesi kendine yabancı buluyor, yaşadığı ıssız çölü birdenbire terkederek uğultulu, gürültülü şehrin ortasına düşmüş bir keşiş gibi sokakları dolaşıyordu.
Sayfa 9 - Varlık Yayınları - Nihal Yalaza Taluy Çevirisi
Reklam
Kino, içindeki öfkeyle kinin eridiğini, yerini korkuya bıraktığını duydu. Kendisi kesinlikle bilmiyordu ama bu doktor belki de biliyordu işin aslını. Ve kendi kesin bilgisizliğini bu adamın belki de işe yarayacak bilgisiyle aynı kefeye koyamazdı. Halkının her zaman düştüğü tuzağa o da düşmüştü, demin kendi ağzıyla söylediği gibi kitapta yazılı oldukları söylenenlerin kitaplarda gerçekten olup olmadığını anlayana kadar da düşeceklerdi bu tür tuzaklara. Böyle bir kumarı göze alamazdı, Coyotito'nun yaşamını, sağlığını ortaya süremezdi. Yana çekildi, saz kulübeye giren doktorla usağa yol verdi.
Sayfa 41
O anda zaman durmuş gibi oldu; sanki evrenin ruhu , delikanlının önünde bütün gücüyle ortaya çıkıyormuş gibiydi. Kızın siyah gözlerini, gülümseme ile susma arasında karar veremeyen dudaklarını görünce dünyanın konuştuğu ve yeryüzünün bütün yaratıklarının yürekleriyle anladıkları dilin, en temel ve en yüce bölümünü anladı delikanlı. Ve aşktı bunun adı, insanlardan da çölden de daha eskiydi, tıpkı kuyunun yanında bu iki bakışın buluştuğu her yerde, her zaman aynı güçle ortaya çıkardı. Dudaklar sonunda gülümsemeye karar verdi ve bir işaretti bu, bütün ömrü boyunca bilmeden beklediği, kitaplarda, koyunların yanında, kristallerde ve çölün sessizliğinde aramış olduğu işaretti.
184 syf.
6/10 puan verdi
·
Beğendi
Kitabı 2 yıl önce 1Mayıs`da kız kardeşimin doğum gününe hediye almıştım. Ne yazarı tanıyordum o zaman ne böyle bir kitabın mevcut olduğundan haberim vardı. Çok aramıştım. Yanımda arkadaşımla bir kitapçıya girdik. Böyle eski kitapçılardan. Tam "Kız Külesi"nin yanında. Onun kadar tarih ve kültür kokan bir yerdi. Sahibi, yaşlı, gözlerinde
Simyacı
SimyacıPaulo Coelho · Can Yayınları · 2023207,7bin okunma
Ansızın eşeğinin küfelerine gübre yüklenmiş bir adamla karşılaştılar. Bahçıvanı her bir bitkinin altına teker teker gübre dökerken seyrettiler; adamın işini müthiş bir sevgi ve özenle yaptığı gözden kaçmıyordu. Çevirmen sözlerini sürdürerek, "Pers valisine karşı ayaklanma olduğu zaman isyancılar bu bahçeyi ateşe vermeye karar verdiler, "dedi. "Ama bu adam kendini parmaklıklı kapının önüne atıp böyle bir suç işlemek istiyorlarsa, ellerini önce onun kanıyla kirletmelerini gerektiğini söyledi." "Kral o olacak," dedi Ephestione. "Bir bahçıvan mı?" diye sordu şaşkınlıkla çevirmen. "Evet. Kendisinin bile olmayan bir bahçenin bitkilerini kurtarmak için ölmeye hazır olan bir adam, halkını korumak ve kentini onurla, geliştirmek için kimbilir neler yapar?"
Reklam
“Kalabalık beni sahiden sıktı. Ben ikide birde böyle oluyorum, bazen bütün insanları boyunlarına sarılıp öpecek kadar seviyorum, bazen de hiçbirinin yüzünü görmek istemiyorum. Bu nefret filan değil… İnsanlardan nefret etmeyi düşünmedim bile… Sadece bir yalnızlık ihtiyacı. Öyle günlerim oluyor ki, etrafımdan küçük bir hareket, en hafif bir ses bile istemiyorum. Fakat sonra birdenbire etrafımda bana yakın birilerini arıyorum. Bütün bu beynimde geçenleri teker teker, uzun uzun anlatacak birini. O zaman nasıl hazin bir hal aldığımı tasvir edemezsiniz. Kış günü sokağa atılmış bir kedi gibi kendimi zavallı hissediyorum.”
"BİR PİRİNÇ TANESİ" Ben beş yaşında idim. Babaannem rahmetli pirinç ayıklıyordu. Bir tane yere düştü. Babaannem eğildi aramaya başladı. Sağa bakıyor sola bakıyor bulmaya çalışıyor.... Çocukluk işte 'aman babaanne' dedim. 'Bir pirinç tanesi için bu kadar caba harcamaya yorulmaya değer mi?' Rahmetli ilk defa sertleşti bana karşı öfkeyle
“Eğer büyüklere, “Kırmızı tuğlalı güzel bir ev gördüm, pencerelerinde sardunyalar ve çatısında kumrular vardı...” derseniz, bu evi bir türlü hayallerinde canlandıramazlar. Onlara şöyle demeniz gerekir: “Yüz bin franklık bir ev gördüm.” O zaman şöyle haykırırlar: “Ah, ne kadar da güzel!”
Sayfa 22 - http://kitapokurum.blogspot.com.tr/2015/08/antoine-de-saint-exupery-kucuk-prens.htmlKitabı okudu
Geri199
1.000 öğeden 991 ile 1.000 arasındakiler gösteriliyor.