Okuma grubumuzun Ekim kitaplarında Teke Şenliği vardı. Kitap hem yıllar sonra ikinci okumam hem de bu okuma sayesinde bir inceleme yazmama da vesile oldu. O halde başlayalım!
Rafael Leonidas Trujillo Molina, nam-ı diğer Teke! Aslen bir telgraf operatörü iken 1918'de ABD'nin kurduğu Ulusal Muhafız Birliği'ne girer. 1916 ve 1924 yılları arasında
Her yıl TÜBİTAK bilim şenliği kapsamında okul olarak projeler üretiyoruz. Bende her sene aynı konu kapsamında yeni yeni projeler üretiyorum. Bu sene yaptığımız projeler baya beğenildi. Bunlardan bir kısmını sizinle paylaşmak istedim. Proje kendi içinde 4 ayrı bölümden oluşuyor.
1- OKUMA SAATİ
Bu proje kapsamında okulumuz TOKİ Kazım Karabekir
Latin Amerika’nın yirminci yüzyıl siyasi tarihinde sayısız diktatör gelip geçmiştir ancak bunlardan hiçbiri Rafael Leonidas Trujillo Molina kadar adından sıkça söz ettirmeyi başaramamıştır. Pek çoğumuzun belki ilk kez duyduğu bu uzun isimli faşist ve diktatör zat, Dominik Cumhuriyeti halkının başına kâbus gibi çökmüş, ismi kadar uzun bir süre
Kitabı ikinci okumam. İlk okumamin verimsiz bir okuma olduğunu anladığım için ikinci kez okumaya karar verdim. Özellikle yazarın okuduğum diğer iki eserinin bu kararı almamda etkili oldu.
*
Kitabın konusunu, namus cinayetine kurban giden Santiago'nun ölümüne gidişinin adım adım işlenmesi şeklinde özetleyebilirim. Vicario ailesinin kızı zengin
bazı kitaplar var, insan okurken hikayenin geçtiği yere atmak istiyor kendini. teke şenliği de öyle işte. sevgili
fazi ' nin tavsiyesi ile okuma listeme aldığım ve tesadüfen elime geçen bu kitap, iyi ki okumuşum dedirtti.
bir ülkenin zorba gününü, istismar defterini, katliam üstatlarını sayfalara nakledip insanın güne, geleceğe dair umudunu ne
Baştan söyleyeyim, yer yer içerik bilgisi vereceğim bir inceleme olacak. Zaten daha ilk sayfaya gelmeden ‘’Teke’yi öldürdüler.’’ ifadesiyle aslında en baştan olacakları öğrenmiş oluyoruz. Bu bakımdan aklıma Marquez’in Kırmızı Pazartesi adlı romanı geldi.
Romandaki olaylarla ilgili çok fazla detay vermeyeceğim. Daha çok bu romanı neden başarılı
Uf! Zor bir kitaptı. Ama okumaya kesinlikle değer bir cinsten. Gerçekten de Dominik Cumhuriyetinde hüküm sürmüş bir diktatörün rejim dönemini, ona karşı yapılan bir suikast girişimini ve sonrasını anlatıyor. Ama düz bir çizgide değil. Şahıstan şahısa, zaman çizgisinde bir ileri iki geri atlayarak. Üstelik iki ana hikaye var. İlkinin yanısıra bir de sevgili diktatörümüzün en yakınındaki bir adamın kızının seneler sonra ülkeye geri dönerek babasıyla olan hesaplaşması hikayesi. Daha çok kurgu olduğunu düşündüğüm bu hikaye de, reel olgular temeli üzerine bina edilmiş suikast olayı kadar çarpıcı. Hikayenin okunmasının zorluğuna gelince; birinci sebep
şahıstan şahısa, zamandan zamana zıplaması, hem de hemen diğer cümlede, hiç bir aralık bırakmadañ. Buna alışana kadar akla karayı seçtim. İkinci sebep aşırı derece isim, lakap ve hitap olması ve kim kimdi, bu kimdi gibi sürekli bir hatırlama zorlaması yaşamanız. Rus romanlarını okurken ilk cümleden itibaren kimin kim olduğuna dair not tutarım. Bunda yapmadım, hafife aldım, oysa 500 küsür sayfa olan romanda bunu yapmamım gerekli olacağını düşünmeliydim. Tüm hikaye salt bir kurgu olsa bu kadar isme yani şahsa gerek kalamzdı şüphesiz. Ama gerçeklerin üzere inşa edilen bir roman olduğu için olayda ismi geçen her şahsa romanda da yer verme zorunluluğu doğmuş diye yorumladım. Güzel bir kitap okumak istiyorsanız, kitabı kaçırmayın. Ama yüksek seviyeli bir okur olma ve not tutma kaydıyla. Aksi takdirde kitap size zulüm olacaktır.
Kitabı okuma grubumuza öneren
O altı ay boyunca okuma keyfini keşfetti.
Kitaplar ve dergiler, onun için kapalı kalmanın doğurduğu
umutsuzluk,
tekdüzelik ve
belirsizliğe
karşı en iyi savunma aracı oldu.
Öğrenmeye Övgü
"Öğren en basiti. Zamanıdır.
Sakın geç deme.
Öğren abeceyi, çok bir şey değil gerçi
Öğren ama, başla.
Koru kendini yılgınlıktan
Her şeyi öğrenmelisin
Şuan bu sitede Dursun Akçam'ın okunma sayısı "44" Söz eyleme nasıl dökülür? Şair Ergin Günçe'nin bir cümlesi var: "Bildiri olup dağılmalı insan büyüyünce" evet dağıldık ama bildiri olarak değil değerlerden, mücadeleden, okuma eyleminden, gerçek yazarlardan uzaklara doğru dağıldık. Merkezde kalan bir avuç insanı da Dursun Akçam
Türkiye'nin en önemli projelerinden biri olan köy enstitülerinin misyonlarindan biri köylüleri kalkındırmakti. Sadece temel bilimler değil,köy yaşamında gerekli olan birçok bilgi bu okullarda verilirdi. O yıllarda Türkiye'nin gelişimine inanılmaz katkı sağlayan bu okulların başına neler geldiği hepimizin malumu. Bu konulara girmeyeceğim. Sadece