''Olup bitenleri anlamak için okumak gerekti ama okulda öğretilen saçmalıkları değil. Bir gazetenin nasıl okunduğunu, bir mesleğin ne olduğunu, dünyayı kimlerin yönettiğini öğrenmek gerekti. Okumuşlara bağımlı olmamak için okumak gerekti. Onlardan kazık yememek için."
"İstiklal Marşı"nı Doğru Okumak
Peki ama neden? .. Ne oldu da biz, "İstiklal Marşı"mızı gerçek bestesi ile dinlemiyoruz? Zeki Üngör, "Sahibinin Sesi" stüdyosunda orkestra ile marşı çalar. Stüdyodan çıktığı zaman, teknisyenler, maaşın çok süratli olduğunu ve plağın ancak yarısının dolduğunu söyleyerek, geri kalan kısmı içinde başka bir marş çalınması rica ederler. Ne var ki Üngör, bu teklifi uygun görmeyerek, marşı ağır bir şekilde yeniden çalacağını, böylelikle plağın dolacağını ve gramofonun hızının artırılmasıyla da bestenin gerçek haliyle dinlenebileceği önerisini sunar. Teknisyenler teklifin çok mantıklı olduğunu söyleyerek, gerçeğinden daha ağır bir halde çalınan ve böylelikle plağın tümünü dolduran marşı kaydederler. Zeki Üngör, büyük bir hata yaptığını sonradan anlayacaktır. Marş çalınırken, gramofonun hızında bir ayarlanma yapılması gerektiğini kim, nasıl bilecekti ki? İşte biz, bu büyük hatadan beri, "İstiklal Marşı"mızı gerçek ritminden habersiz ve hız sorununun yarattığı hatalarla söylemekteyiz.
Reklam
bin ahımın hakkı toprağa kalsın
Bir ilaç içsem bari diye düşündüm, Biraz kolonya sürünsem, Ferahlasam, pencereyi açsam. Şöyle bir şey yazdım sonra: Yağmur, çamurlu bir elbise dikiyor şehre Sıkılıyoruz hepimiz bu çamurlu giysinin içinde. Berbattı, Bir şiire böyle başlanmazdı. İç ses diye söylendim, Ardından Yıldırım Gürses... Aptal aptal güldüm bir de buna. Ayşecik vazoyu
Bunların son mutlu anlarımız olduğunu bilerek okumak koyarmış insana
"Kendini kıskandın!" Daha çok güldüm. Biraz sonra yüzünün alacağı ifadeyi görmek için ölüyordum. "Kendini öldürmek istedin resmen!" Etkilendiğim ve bana yolu gösteren o kişi yine sendin. "Ne?" Anlamaya çalıştı, başını biraz yatırdı, anlamaya başladı, gözlerini açtı, durumu idrak etti ve kaşlarını çattı. Dudakları bir şey söylemek için açıldı ama söyleyebileceği hiçbir şey yoktu. İşaret parmağını kaldırdı ama eli de havada kaldı ve dudaklarını birbirine bastırıp pes etti. "Ceset!" dedim üzerine biraz daha su sıçratarak. "Bana bir kez daha onu savun kalp nasıl sökülür göstereyim." Daha önceki sözlerini taklit ederek, alay ede ede başımı iki yana salladım.
Sayfa 291 - Nova-DarenKitabı okudu
“Kimsen olmadığını düşün bir. Diyelim ki siyah olduğun için yatakhaneye gidip kâğıt oynayamıyorsun. Nasıl hissederdin kendini o zaman? Düşün ki bütün gün burada oturup kitap okumak zorundasın. Hava kararana kadar at nalı oynayabilirsin tabii, ama sonra işte buraya gelip kitap okumaktan başka yapacak bir şeyin yok. Kitaplar işe yaramıyor. İnsanın yanında olacak birine ihtiyacı var. “ İnlemeyi andıran bir sesle devam etti: “insan yanında biri olmazsa delirir. Kim olduğu hiç önemli değildir, yeter ki yanında olsun.” Ağlamaya başladı. “Sana bir şey diyeyim mi? İnsan çok uzun süre yalnız kaldı mı hastalanır, yalnızlıktan hastalanır.”
Sayfa 87 - *SELKitabı okudu
Okumak evet ama nasıl ve niçin okumak ?
Reklam
1.000 öğeden 21 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.