Muhterem dostum Orhan Bursalı'nın 5 Mart 2005 tarihli ve 937 sayılı Cumhuriyet Bilim Teknik ekine yazdığı Gündem yazısından öğrendim ki, Türkiye Cumhuriyeti Hükumeti Sayın Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan Bey, 24 Şubat 2005 tarihinde TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi'nin açılışında yaptığı konuşmada çok okuyan arkadaşlarının
Damiana'yı salonda dizleri üzerinde eğilmiş yerleri silerken buldum, butlarının o yaştaki körpeliği o eski titremeyi harekete geçirdi. O da bunu hissetmiş olmalı ki eteğini kafasına kadar sıyırdı. Ona sormadan edemedim: "Söylesene bana, Damiana, neyi hatırladın?" "Hiçbir şeyi hatırlamamıştım," dedi, "ama bu sorunuz hatırlattı onu bana." Göğsümde bir sıkıntı hissettim. "Ömrümde hiç âşık olmadım," dedim. Hemen karşılığını verdi: "Ben oldum." Sonra da işini yarıda kesmeden sözünü tamamladı: "Yirmi iki yıl sizin için gözyaşı döktüm." Yüreğim hop etti. Onurlu bir çıkış yolu arayarak şöyle dedim: "Biz ikimiz boyunduruğa koşulmuş iyi bir çift olurmuşuz." "Bunu bana şimdi söylemeniz ne kötü," dedi, "çünkü bu artık bana bir teselli bile olamaz." Sonra evden çıkarken daha doğal bir tavırla şöyle dedi: "Bana inanmayacaksınız, ama Allah'a şükür ben hâlâ bakireyim."
Reklam
10 Mayıs Günü.
Bütün gönlümle tadını çıkardığım tatlı bahar sabahları gibi şahane bir şenlik bütün ruhumu sardı. Benimki gibi ruhlar için yaratılmış bu yörede yalnızım ve yaşamımdan sevinç duyuyorum. Öylesine mutluyum, dostum, böyle erinç içinde varlık duygusuna büsbütün dalmış olmaktan sanatım rahatsız. Şimdi resim yapamam, bir çizgi bile çizemem, ama hiçbir zaman şu anlarda olduğumdan daha büyük ressam olmadım. Çevremdeki şirin vadi buharlanıp, tepede duran güneş ormanın geçit vermez karanlığına abanırken, yalnızca tek tük ışınlar benim kutsal yerime kaçınca, ben de aşağıya doğru akan derenin kıyısında uzun otlara uzanıp, toprakta binbir çeşit ot beni bir tuhaf edince; otların arasındaki küçük evrenin kaynaşmasını, sivrisinekçiklerin, kurtçukların, akıl sır ermez sayısız biçimlerini kalbimin yakınında duyumsayınca ve bizi kendince yaratan yüce varlığın huzurunu, bizi sonsuz hazza boğarak uçurtup koruyan yüce sevenin esimini duyumsayınca; dostum! sonra gözlerimin etrafı alacalaşıp da çepçevre dünya ve gökyüzü, bir sevgilinin endamı gibi, bütün ruhumda sükuta varınca o zaman sıkça özlem duyarak düşünüyorum: ah, içinde dolu dolu sımsıcak yaşayanı bir ifade edebilsen, ona kağıt üzerinde nefes verebilsen; bu ruhunun aynası olsa, sonsuz Tarın, ruhunun aynası olduğu gibi! Dostum. Ama bu beni mahvediyor, bu görünümlerin ihtişamının şiddeti altında yok oluyorum.
Sayfa 25
— Sen, söylendiği gibi zındık mısın? Bu bir soru olmaktan çok bir ümitsizlik çığlığı idi. Hayyam yanıtladı: — Yobazların gayretkeşliğinden çekinirim ama, Bir'in iki olduğunu asla söylemedim. — Söylemedin ama düşündün mü? — Asla, Tanrı tanığımdır. — Benim için bu yeterli. Tanrı için de, sanırım. Ya halk için? Sözlerini, hareketlerini gözlüyorlar.
“Mesela Don Kişot gibi hiç cüretli serüvenlere girdin mi? Hiç aşık oldun mu hayatında? Birine aşk ilân ettin mi ya da birisi sana etti mi?” “Bugüne kadar ciddi bir tarzda hiç kimseye aşık olmadım.” “Çok kötü.”
Sayfa 11 - BabekKitabı okudu
Ertesi sabah şafak sökerken koştum işe. Mihalaki Hacistavri, benden de erkenciydi. İşçilerinden önce gel­ miş, mağazayı açıyordu. "Uyuşuk bir çocuğa benzemezsin," dedi. "Seni yanı­ ma, teraziye alacağım." Daha geceden gelip mağazanın önünde konaklamış Türk köylüleri vardı. Uzun yolculuktan iyice sersemle­ miş, ürkek ürkek
Reklam
479 öğeden 131 ile 140 arasındakiler gösteriliyor.