Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Duygusal dünyasını yalıtmış kişi bir insandan hoşlansa da bunu belli edecek tepkiler veremez. Getireceği acıyı çok yoğun yaşayacağından kabul edilmeme olasılığını göze alamaz. Ancak bu korkularının bilincinde olmadığı için, durumu abartılmış gurur sistemi içinde değerlendirir ve karşı taraftan bir adım atılmadıkça bir insana yaklaşmayı kendisine yakıştıramaz. Bu nedenle, çoğu kez kendisini kabul eden ya da kabul eder görünen insanlarla ilişki kurabilir. Bir diğer deyişle, incinmekten korunabilmek için seçmez, seçilir. Ne var ki, böyle birini seçen kişiler de aslında ya yücelttiği bir insana tapınma ihtiyacında olan edilgin-bağımlı, ya da kendilerini reddedilmiş hissettiklerinde tahrik olan ve ulaşılmaz bir kaleyi ele geçirerek zafer kazanacakları sanısına kapılan insanlardır. Oysa ortada ne tanrı vardır ne de kale: yalnızca korkup içine kapanmış bir insan!
Kötü biri değilim ama artık iyi bir insan olmak için de çabalamam...
Reklam
Bazı insanlar yaşam boyu karşılaştıkları düş kırıklıkları sonucu, beklentilerini bir sınır içinde tutma eğilimi geliştirirler. Gerçekleşmesini çok istedikleri bir olaya çok yakınlaştıklarında bile umutlarını frenler, zamansız bir kutlamaya girmekten çekinirler. Bu insanlar duygusal dünyalarının üstünü sanki bir kapakla örterler. Sorunlarından söz
İnsanın karakteri, kendi elleriyle kurduğu dünyanın gerektirdiği şeylerle yoğrulmuştur. 18. ve 19. yüzyıllarda orta sınıfın karakteri, güçlü sömürücü ve İstifçi özellikler gösteriyordu. Bu aktif karakteri, başkalarını sömürme ve daha da çok kar etmek için kazançlarını biriktirme arzusu belirliyordu. 20. yüzyılda, insanın karakter yönelimi, oldukça büyük edilgenlik ve piyasa değerleri ile özdeşleşme gösterir. çağdaş insan, boş zamanının çoğunda kesinlikle edilgendir. Bengi tüketicidir; içkileri, yiyecekleri, sigaraları, konferansları, manzaraları, kitapları, filmleri “soğurur”; tümünü tüketir, yutar. Tüm dünya. Onun ağzına layık büyük bir nesnedir: büyük bir şişe, büyük bir elma, büyük bir memedir. İnsan, emici olup çıkmıştır, ebediyen beklenti içinde ve ebediyen düş kırıklığı yaşayan…
Sayfa 32
"Akıl insanlar arasında en adaletli dağıtılmış bir değerli maldır, o herkesin ve hiç kimsenindir, çünkü herkeste eşit olarak vardır. Bu bakım­dan eğer bir akıl varsa, gerçeklerin bir Fransızı, bir Alman olamaz; bir zenci ve bir Yahudi gerçeği de olamayacağı gi­bi. Gerçek, eğer gerçekten gerçek ise, bir tanedir ve onu ilk bulan insanların başı ve birincisi olmayı hak eder. Sonsuz dünya yasaları (gerçekleri) karşısında insan, ancak dünya yurttaşı sayılabilir. Ne Polak vardır, ne Yahudi!"
"Mazohist incinmiş, horgörülmüş ya da yalnız görmezlikten gelinmiş olarak bir nesne, bir mal gibi oradan oraya atılmaktan, itilip kakılmaktan, sövülüp sayılmaktan derin bir haz duyar."
Reklam
Düşmanca eğilimleri denetim altında tutabilmek için kullanılan bir diğer yol da, dış dünya ile ilişkiyi en aza indirmektir. Bununla anlatılmak istenen, bir insanın bir odaya kapanması değil, duygusal tepki alanını daraltarak kendini zedelenmekten korumaya çalışmasıdır. Bu mekanizmanın gerisinde, düşman bir dünya içinde kendini yalnız ve çaresiz hissetme olgusu bulunur. Böyle bir insan, ilişkilerinde duygusallığa yer vermeyerek düş kırıklığına ya da incitilmeye karşı kendisini korumaya çalışmaktadır. Ancak, korkularının ve dış dünyayı ürkütücü bir alan olarak algılamasının kendi düşmanca eğilimlerinden kaynaklandığının bilincinde değildir.
"İnsan sevmeli hayatta, anlatabiliyor muyum, insan ille sevmeli. Bu ne bileyim seçtiği işi mi olur, şiiri, romanı, resmi, sanatı diyelim, bir şeyi, bulamıyorum tam karşılığını ama, bir tutkudur bu. Bir şeyi olmak, onu sevmek, kuvvetle, önüne geçilmez bir istekle sevmek, o yolda başarıya ulaşmak. Daha doğrusu şöyle diyeyim, istediğini yapabilmek, başarabilmek için bir uğraş, yoğun bir doyma isteği; bir türlü o doymaya varamayışın insanı yenileyişi, ayakta tutuşu. Anlatabiliyor muyum?"
"Kamber Can, yar olmak, yâre yalnızca bedenini sunmak mıdır? Gönülden geçenlerin hatırı yok mudur?..."
Allah’a mahsus bulunan bu sıfat ve salâhiyetlerin –aynı mahiyette olmak üzere– bir başka merci veya şahsa tanınması şirk, bu merci ve şahsın Kur’an’daki adı da, 60. âyette zikredildiği üzere tâguttur.
Reklam
Bazı insanlar yaygın kızgınlık tepkilerini, her şeye karşı çıkma ya da insanları sürekli karşılarına alma biçiminde yaşarlar. Bu insanlar genellikle, özerk olmayı yanlış yorumlamış kişilerdir. Örneğin, bir diğer insanın görüşünü kabul etmek onlar için benliklerini yitirme anlamına gelir ve mutlaka bir karşıt görüş getirip tartışma ortamı yaratarak, yok olma kaygılarından kurtulmaya çalışırlar. Çoğu kez, ortaya attıkları karşıt görüşe gerçekten inanıp inanmadıkları da pek önemli değildir. Bazı insanlar ise otorite olarak algıladıkları her şeye karşı çıkar ya da başkaldırırlar ve bunun bir özerklik savaşımı olduğunu savunurlar. Oysa, tepkileri salt bir başkaldırıdan öteye gidemez ve karşı çıktıkları düşüncelerin yerine bir başka öneri getiremezler. Bu insanların kişilikleri yaratıcılıktan yoksundur ve hiçbir zaman etkin olamazlar. Bu nedenle davranışları, hem dışa hem kendilerine dönük yıkıcı öğeleri içerir. Çünkü böyle kişiler bir yandan sonu gelmeyen bir öfkenin tutsağı olarak kendilerini yıpratırlarken, diğer yandan diğerlerinin yapmaya çalıştığını eleştirmeye, bozmaya ve bazen de yıkmaya çalışırlar. Dıştaki olaylara sürekli karşı çıkarken aslında kendi varoluş sorumluluklarını üstlenmekten kaçındıklarını göremezler.
Kendi üstüne derin ve acı hükümler veren insanlara sık sık rastlanır ya, bunun psikolojik nedeni "otokritik"in kişiliği çiftleştirici bir etki yapması ve kendini kendi üstüne yargıçlık durumunda hisseden insanın suçlu durumundan çıkar gibi olmasıdır."
" ...çok bilinçli olmak bir hastalık,gerçek ve tam bir hastalık."
Dünyaya karşı kızgınlığını ve insanlara yönelik düşmanca eğilimlerini bilinç düzeyinde yaşayan kişi, diğer insanların olumlu yönlerini görmezden gelir, buna karşılık olumsuz yönlerini seçici bir biçimde algılayarak bunlara adeta bir büyüteçle bakar; hatta bazen bir insana onda bulunmayan olumsuz nitelikleri bile atfedebilir. Böylece, insanlara karşı geliştirdiği düşmanca duygulardan ötürü kendini haklı bulmaya ve suçluluk duygularıyla yüzleşmemeye çalışır. Yine de şiddetle savunduğu gerekçelerine karşın olumsuzluğun dışarıdan değil, kendisinden kaynaklandığını arada bir görebilir ve için için yaşadığı suçluluk duygularıyla yüzleşmek durumunda kalır. Ama bu dönemler genellikle çok kısa sürer ve o yine bildiği senaryoyu sürdürür.
Kızgınlığı sevmek ilk bakışta anlamsız bir tanım gibi görülebilir. Ancak, gerçekten de bazı insanlar yalnızlıklarını ve boşluklarını gidermede kızgınlık duygusunu uyuşturucu bir madde olarak kullanır ve diğer insanlara karşı yaşadıkları sürekli öfke sayesinde kendileriyle yüzleşmekten kaçınırlar.
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.