Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Freud’a göre, intiharda yaşam ilkesi ölüm ilkesi taralından iptal edilir, ölüm içgüdüsü; sadizmin, mazoşizmin ve benliğin tüm şiddete yönelik niteliklerinin tohumudur. İntikam, kin, düzeni bozmak, “diğerini” öldürmek, intihar eylemini içeren temel öğelerdir. Ama bu Ölüm içgüdüsü bu kadar etkiliyse, intihar oranlarının neden bu kadar düşük olduğu sorulabilir. Belki kendini yok etmek de bir kendini koruma girişimi, sevgi görmek için atılan bir çığlık, mutlu, yaşama olasılığının aranışıdır.
Biraz spekülasyon sonucunda bu içgüdünün yaşayan her canlıda işbaşında olduğu ve ona zarar vermek için, yaşamı başlangıçtaki cansız duruma indirgemek için çabaladığını düşünmeye başladık. Bu yüzden bu içgüdü ölüm içgüdüsü diye anılmayı kesinlikle hak eder; bu arada erotik içgüdüler yaşama çabasını temsil ederler. Ölüm içgüdüsü özel organlar yardımıyla dışarıya, nesnelere yöneldiği zaman yıkma içgüdüsüne dönüşür. Organizma kendi yaşamını, deyim yerindeyse yabancı bir yaşamı yıkarak korur. Fakat ölüm içgüdüsünün bir kısmı organizmanın içinde işlemeye devam eder.
Reklam
Freud saldırganlığın “ölüm içgüdüsü” denilen şeyin dış dünyaya doğru yeniden yönlendirilmesinden kaynaklandığını düşünüyordu. Freud'un “ölüm içgüdüsü” kavramını, Melanie Klein haricinde çok az analist kabul etmiştir, ancak Freud insan güdüsüyle alakalı herhangi bir değerlendirmenin merkezinde yer alacak kadar önemli olduğundan, konuyla alakalı ne demek istediğini kısaca açıklamak gerekir.Freud saldırganlığı aslında, cinsel içgüdünün sadistçe bir yönü, cinsel objeye hükmetmenin veya hâkim olmanın ilkel bir yolu olarak görüyordu.
Paranoid -Şizoid Konum
Klein'a göre, paranoid - şizoid pozisyon, bebeğin ilk üç ayında baskındır. Evrende bebek, ölüm içgüdüsünün etkisi altındaki saldırganlık içgüdüsü dolasıyla yoğun kaygı yaşamaktadır.
Sayfa 298 - Nobel YayınlarıKitabı okudu
Bize o kadar da zayıf olmadıklarını göstermeye çalışıyorlarmış ama o kadar zayıflarmış ki verdikleri mesajı bile alamadık.
Sayfa 374Kitabı okudu
Evrende iki tane temel güç vardır. Biri cisimleri birbirine çeker. İnsanlar da bu şekilde meydana gelir ve çoğalır. Fizikte bu güce yerçekimi denir, psikolojide ise aşk. Diğer bir güç cisimleri birbirinden ayırır. Ayrılma, parçalanma, yok etme gücü. Eğer haklıysam, kainattaki her bir gezegen, her bir yıldız yerçekimiyle birbirlerine doğru çekilmekle kalmaz; bizim göremediğimiz bir geri tepme gücüyle birbirlerini iterler. Organizmada, bu güç, tıpkı bir ateş böceğinin alevlere yaklaşması gibi Hayvanların da ölümün peşinden basma sağlayan dürtüyü harekete geçirir.
Sayfa 359Kitabı okudu
Reklam
Cesaret biraz da kimsenin senin ne kadar korktuğunu bilmesine izin vermemektir.
Sayfa 315Kitabı okudu
Belki de her zaman bir savaş vardır. Belki de bazılarımız sadece savaşmıyordur o kadar.
Sayfa 251Kitabı okudu
Saçmalık mantığa karşı saldırıdır, fakat zihinde kuralları mantık koymaz.
Sayfa 117Kitabı okudu
Reklam
Ölüm sadece bir başlangıçtır; işin zor kısmı sonrasıdır. Ölümün varlığını bilerek, ölüm korkusunu düşünmeksizin yaşamanın üç yolu vardır. Bunlardan ilki bu düşünceyi bastırmaktır, ölümün bir gün geleceğini düşünmeden, sanki hiç gelmeyecekmiş gibi davranmaktır. Çoğu zaman pek çoğumuzun yaptığı da budur. İkinci yol ise tam tersidir: memento mori. Ölümü hatırlamak. Ölümü bir an olsun aklından çıkarmadan yaşamak. Ne de olsa, kimse o günün son günü olduğunu düşünen bir adamdan daha fazla hayatın tadını çıkaramaz. Üçüncü yol kabullenmedir. Ölümü kabullenmiş ama gerçekten kabullenmiş bir adam hiçbir şeyden korkmaz ve yaşadığı tüm kayıpları insanüstü bir olgunlukla karşılar. Bu üç stratejinin ortak bir noktası vardır. Üçü de yalanlardan ibarettir. Korku ise en azından daha dürüst bir duygudur.
Ancak kaçamadığı bir şey vardı. Her insanda var olan ölüm içgüdüsü, onun yakasına çok daha sıkı yapışmıştı. Kenetlenircesine dolanmıştı boynuna. Hissettiği suçluluktan besleniyor, ölmeden ölümü yaşamak istemesine neden oluyordu. Bunu yapabilmesinin tek yolu acı çekmekti. İçine düştüğü ruhsal acı yeterli gelmediğinde, sokaklarda eğlenen kalabalıkları uzaktan izliyor. İnsanların gözlerinde saklı olduğuna inandığı acılara tutunmaya çalışıyordu.
Ölüm içgüdüsü organizmanın kendisine yönelmiş ise kendini- yıkıcı bir dürtüdür; ama dışa yönelmişse, bu durumda kendinden çok başkalarını yıkıma uğratma eğilimindedir. Ölüm içgüdüsü, cinsellikle birleştiğinde, sadizmde, mazoşizmde anlatımını bulan daha az zararlı dürtülere dönüşür. Her ne kadar Freud birçok kez ölüm içgüdüsünün gücünün azaltılabileceğini ileri sürmüşse de (S. Freud. 1927) temel varsayım değişmeden kalmıştır. İnsan kendini ya da başkalarını yıkıma uğratmaya yönelik bir dürtünün hükmü altındadır ve bu trajik seçenekten kurtulmak için pek az şey yapılabilir. Buradan çıkan sonuç, ölüm içgüdüsünün konumu açısından, saldırganlığın esas olarak dürtülere gösterilen bir tepki değil, insan organizmasının yapısından kaynaklanan kesintisiz bir uyarım olduğu yolundadır.
Yaşamın karşıtı ölüm değildir. Ölümün karşıtı doğumdur. Doğum ve ölüm, yaşam diye adlandırdığımız sürecin birer parçasıdır. Ölüm de doğum kadar bir parçasıdır yaşamın. “Hayat işte,” deriz birisi öldüğünde. “Haydi hayata,” deriz bir doğum olduğunda. Doğumu ya da ölümü yadsımak, yaşamı yadsımakla aynı şeydir. Ölümü yadsımakla, ölüme karşı isyan etmekle, ölümsüzlük peşinde koşmakla, yaşamı yadsımış oluruz. Dolayısıyla, örneğin Freud'un dediği gibi insanda iki içgüdü olduğunu, bunlardan birinin yaşama, ötekinin de ölme içgüdüsü olduğunu söylemek, saçmalıktır. Yaşamı açık- lamak için böyle bir Manihaizm'e ihtiyacımız yok. Yaşam ve ölüm, iyilik ve kötülük güçlerinin varlığım açıklamaya çalışırken böyle bir ikiliğe başvurmak gereksiz. Ölüm de doğum da yaşamın kapsamı içindedir. Böyle bir ikiliği yaratan yalnızca bizim algılayışımız, yalnızca bizim korkumuzdur. Yaşamın ölüme karşı savaşı diye bir şey yoktur. Yaşam, doğum ve ölümdür. Böyle bir savaş olmuş olsaydı, herhalde pek başarılı olmuş sayılamazdık.
Freud'a göre, intiharda yaşam ilkesi ölüm ilkesi tarafından iptal edilir. Ölüm içgüdüsü; sadizmin, mazoşizmin ve benliğin tüm şiddete yönelik niteliklerinin tohumudur. İntikam, kin, düzeni bozmak, "diğerini" öldürmek, intihar eylemini içeren temel öğelerdir. Ama bu ölüm içgüdüsü bu kadar etkiliyse, intihar oranlarının neden bu kadar düşük olduğu sorulabilir.
Sayfa 19 - EverestKitabı okudu
560 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.