"Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı,
yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin,
hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil,
ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için,
yaşamak, yani ağır bastığından. "
İnsanın tüylerini diken diken eden cümleler geçiyor... Bir bilgisayar mühendisinin okuması gereken bir kitap olduğunu düşünüyorum. Her şey bir yana, benim için çok daha farklı bir anlamı oldu bu kitabın. Sanki tüm dünyada bir tek ben gece yatarken bunları düşünüp anlamlandırmaya çalışıyormuşum gibi hissederdim. Şimdi bu düşüncenin nasıl bir cehalet, ne kadar kabalık olduğunu fark ediyorum. Benzer şeyleri daha okumadan düşünmekten hem gurur duydum, hem de aşırı etkilendim. Her ne kadar muhtemelen abartı da olsa, bazı şeyler komplo teorisi imiş gibi de gelse, hayat ve ölüme dair bana çok şey kattı. Yarın sabah ilk işim babamı aramak olacak mesela. Ve kızgın olduğum annemi. İşte bu bilimsel, gizemli bir kurgudan öte bir kitap olduğunu gösteriyor bana. Okuduğum için mutluyum. Fizik severlere, bilgisayar mühendislerine ve tabii ki felsefeye ilgi duyan herkese öneririm.
Ben sizden de değilim, diğerlerinden de.' Ben, ölüme dair yemin etmeyenlerden, tehdit savurmayanlardan, dinini ve ırkını aklının yerine koymayanlardanım. 'Ben hâlâ şiir okuyanlardanım.'
Dünyada en
güvendiğim mahluktan ayrıldıktan ve onun, iki insanın ancak muayyen
bir hadde kadar birbirine yaklaşabileceklerine dair söylediklerini
dinledikten sonra, ölüme bile beraber giden bu insanların hayattan
ayrıldıkları yere gelmek suretiyle ona bir nevi cevap mı vermiş
oluyordum? Yoksa sadece kendimi inandırmak, dünyada yarı yolda
kalmayan sevgiler de bulunabileceğini hatırlamak mı istemiştim? Bil-
miyorum. Hatta bunları o zaman düşünüp düşünmediğimi de iyice
tayin edemiyorum. Fakat bulunduğum yer, birdenbire ayaklarımın
altını yakmaya başlamıştı!