Ümidi olan ağlar, ümidi kesilmemiş insan ağlar. Bizde gözyaşı rahmet; nisan yağmuru müjde ve neşe; gözlerin ağlaması da ruhun gülmesidir. Modern çağda bu kavramı da kaybettik; ağlamayı olumsuzladık, negatif kodladık; ağlamamak lazım, ağlamak zayıflıktır gibi çok berbat bir anlayış bu. Olur mu hiç! Ağlamayan gülemez ki zaten. Gülmek ağlamanın ta kendisidir...
Vazgeçişler
“Ağlarsam ayıp olur mu?” “Ağlamak asla ayıp değildir, sersem. Niye ki?” “Bilmem, henüz alışamadım. İçimdeki kafes bomboş kaldı sanki…”
Reklam
"Bunca korku, vehim ve yasak.. Öyle insanlar var ki, her Ramazan sektirmeden oruç tutar, her bayramda günahlarının kefareti için kınalı koyun keser, hacca umreye gider, günde beş vakit alnı secdeye değer ama yüreğinde ne sevgiye yer vardı, ne merhamete. Bre adam, o zaman ne demeye uğraşır durursun ki? Aşksız inanç olur mu? Sevmeden ve sevilmeden, habire bir şeylere söylenip homurdanarak iman etmek mümkün mü? Aşk yoksa "ibadet" bir kuru kelimeden, yan yana gelmiş altı harften ibaret. Dışı kabuk, içi oyuk. İnsan aşkla ve aşkta iman etmeli; damarlarında gürül gürül hissederek Allah ve insan sevgisini!"
BİR ŞEY İSTEMEDEN,ÇIKARSIZ SEVEBİLİR MİYİZ?
Henüz gençken sevilmek ve ayrıca sevmenin ne olduğunu bilmek çok önemli değil mi? Fakat bana öyle geliyor ki, çoğumuz ne seviyoruz ne de seviliyoruz. Ve sanırım, henüz gençken bu sorun üzerinde çok ciddi düşünüp onu anlamak şarttır; zira o zaman belki sevgiyi hissedecek, onun niteliğini, kokusunu bilecek kadar duyarlı olabiliriz. Böylece yaşımız
İster marangozluk olsun, ister doktorluk, ister sev­me sanatı hangisini ele alırsak alalım, her sanatın uy­gulamasında bazı genel gereksinimler vardır. Her şeyden önce bir sanatın uygulanmasında, disipline gerek­sinim duyulur, Eğer ben birşeyi salt «canım İstiyor» diye yapıyorsam, benim için bu eğlenceli ve güzel bir uğraş olabilir, Ne var ki disiplinli bir şekilde çalışma­dığım için o sanatta ustalaşabilmem olanaksızdır. An­cak, sorun sadece belirli bir sanatın uygulanmasında disiplinli olmak değil (örneğin o sanatı her gün belir­li bir süre uygulamak) kişinin tüm yaşamının disiplin­li olmasıdır. Çağdaş insanın disiplini öğrenmesinin hiç de güç olmayacağı düşünülebilir, O her gün 8 saat son derece disiplinli, katı bir şekilde programlanmış bir işte çalışmıyor mu? Ne var ki burada önemli olan çağdaş insanın iş saatleri dışında öz disipline çok az sahip olmasıdır. Çalışmadığı zamanlar aylaklık etmek, rahatlamak, daha yerinde bir deyimle «gevşemek» is­temektedir. Bu aylaklığa duyduğu istek, programlı ya­şama duyduğu bir tepkidir, İnsan her gün sekiz saat amaçlamadığı biçimde tüm enerjisini harcamak zorun­da kalırsa başkaldırır ve bu isyankârlığı çocuksu bir kendi isteklerine düşkünlük biçimini alır. Ardından baskılı yönetime karşı verdiği savaşım,onu tüm disip­linlere karşı, akılcı olmayan otoriteler tarafından zorlananlara da, kendisinin kabul ettiklerine de, güven­siz kılar. Fakat böyle bir disiplin olmazsa, yaşam dağınıktır, altüst olur ve belli bir noktada yoğunlaşma sağlanamaz.
Evham hastalığının en büyük ilacı tevekküldür. Bir insanın Allah'a (cc) olan güven ve tevekkülü ne kadar sağlam ise, o insan evhamdan da o kadar emin olur. İmanı sağlam, tevekkül ehli bir mü'min bilir ki Allah'ın (cc) emri ve iradesi olmadan hiçbir hadise meydana gelmez. Yağmurun rahmet olarak yağması gibi, sele dönüşüp bize zarar vermesi de İlâhî irade iledir. Hiçbir şey başıboş değildir. Dünyanın akıl almaz bir düzenle dönmesi gibi, deprem ile bazı yerleri sarsması ve helak etmesi de Allah'ın(cc) takdiriyledir. Keza, sağlığı Allah(cc) ihsan ettiği gibi, hastalıkları da yine O(cc) takdir etmektedir. "Zarar ve menfaat O'nun(cc) elindedir." hükmünü kalbine tam hâkim kılan birisinin, lüzumsuz evham ve kuruntulardan kurtulacağı apaçıktır.
Reklam
1.000 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.