Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Ay Dede, minik yıldızlar ve küçük dost
“Ak Han, hani sen bize anlatacaktın Kara Orman masalını.” “Yoksa sen unuttun mu bunu? Madem öyle, şimdi çek cezanı.” Deyip küçük dostum, salıncağı hızla sallamaya başlamışsın. Ben korktukça da sen daha hızlı sallamışsın. O kadar hızlı sallamışsın ki küçük dostum, ben kendimi gökte bulmuşum. İşte o an korkudan ben küçük dilimi yutmuşum. Bu halimi
Sayfa 19 - Yazar Ak HanKitabı okudu
Hasedin zararları:
İkinci Bahis: Hasedin Zararları Bunlar sekiz tanedir: 1-İbadetleri ifsat eder: Ebû Hureyre'den [radıyallâhu 'anh) rivayet edilen bir hadisi şerifte Allah Resûlü [sallallahu 'aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: إِيَّاكُمْ وَالْحَسَدَ فَإِنَّ الْحَسَدَ يَأْكُلُ الْحَسَنَاتِ كَمَا تَأْكُلُ النَّارُ الْحَطَبَ "Sizi hasedden
Sayfa 201
Reklam
Kürť'üz. Anavatarımız da Kürdistan, biliyoruz. Orada duruyor. Yani Türk Tarih Kurumunu toplayıp Güneş Dil Teorisini geliştirenler, Türk Ocaklarında, "Biz bunları yasaklamazsak bunlar ileride işte büyür, şu olur, bu olur." diyenler öyle istedi diye ben nasıl bunları inkar edeyim? Yahu ben inkar etsem tarih, coğrafya nasıl inkar etsin? Birileri inkar etti diye yok mu oluyor? Mesela "Ağrı Dağı yoktur." diyelim. Türk Tarih Kurumu bugün toplansın desin ki"Ağrı Dağı yoktur." Sonra beraber gidelim, bakalım. Türk Tarih Kurumunun kararını da elimize alalım, Ağı Dağına doğru okuyalım. Diyelim "Ey Ağrı Dağı! Türk Tarih Kurumunun aldığı karara göre Ağrı Dağı yoktur." Yok olur mu Ağrı Dağı? Yok olmaz. Kürdistan böyle bir şeydir. E coğrafya adıdır ve bugün Türkiye'de Kürdistan coğrafyasını zikredenlerin hiçbir Türkiye bölünsün, Kürdistan bağımsız devleti kurulsun diye Kürdistan'ı zikretmiyor. Coğrafya adı olarak bizim anavatanımızın ismidir. Makedonya'yı inkar etmiyorsunuz, Kapadokya'yı inkar etmiyorsunuz da niye Kürdistan deyince tüyleriniz diken diken oluyor? Kilikya deyince tüyler diken diken olmuyor, Mezopotamya, Anadolu deyince. Hiçbiri Türkçe de değil. Kürdistan deyince, Amed deyince tüyler diken diken oluyor.
Sayfa 63 - Dipnot YayınlarıKitabı okuyor
آمين / Amin Bu kelime hem uzatılarak hem kısaltılarak söylenir. صَهُ ve مَهُ gibi isim-fiillerdendir. Hasan der ki: Manası kabul et, demektir. أَمِنَ فَلاَنَّ ifâdesi kişinin âmin dediğini bildirir. آمين Allah'ın isimlerinden biridir de denmiştir. Ebû Ali el-Fesevî der ki: Bu sözü söyleyen âmin kelimesinde Yüce Allah'ı gösteren bir zamir olduğunu kastetmiştir; çünkü: Manası kabul et, demektir. أَمَّنْ هُوَ قَانِتٌ آنَاءِ اللَّيْلِ سَاجِداً وَقَائِماً يَحْذَرُ الآخِرَةَ وَيَرْجُو رَحْمَةَ رَبِّهِ Yoksa geceleyin secde ederek ve kıyamda durarak ibâdet eden, âhiretten çekinen ve rab-binin rahmetini dileyen kimse gibi olur mu? (39/Zümer 9). Bu âyette geçen أمن kelimesi, أم ve مَنْ edatlarının birleşmiş hâlidir. أمن şeklinde de okunmuştur. Fakat bu ikisi de âmîn kökünden değildir.
Bilgi Aklın Kulluğudur
Akıl ise imkândan melekeye dönüşme sürecinde, beşerî gelişim kadar yeni bir ögeye gereksinim duyar; o da bilgidir. Beşerî süreç için maddî gereksinimler ne kadar gerekli ise aklî süreç için de bilgi o kadar elzemdir. Bu nedenle aklın kulluğu, sahip olduğu bu yapıyı imkândan bilfiîl sürece geçirmesi, dolayısıyla yaratılış hâli üzere olmasıdır. Bu sürecin eylem hâli tefekkürdür; tefekkür ise bilgiyle başlar, bilgiyle sürer ve bilgiyle tamamlanır. Bundan dolayıdır ki kudemâ, etkinlik kazanmış aklı, sahip olduğu bilgiyle tanımlar. Bunun sonucu açıktır; akıllı olmadaki dereceyi, bilmek belirler. "Hiç bilenler ile bilmeyenler bir olur mu?" âyet-i kerîmesini yorumlarken bazı müfessirlerin "akıllı olanlar ile olmayan- lar" yorumu, akletmenin bilmeye, bilmenin akletmeye müteradif olarak kullanıldığını gösterir.
İNSANLIĞIN ÖLÜMÜ!
Nihayet insanlık da öldü. Haber aldığımıza göre, uzun zamandır amansız bir hastalıkta pençeleşen insanlık, dün hayata gözlerini yummuştur. Bazı arkadaşlarımız önce bu habere inanmak istememişler ve uzun süre, 'Yahu insanlık öldü mü?' diye mırıldanmaktan kendilerini alamamışlardır. Bu nedenle gazetelerinde, 'İnsanlık öldü mü?'
Sayfa 255 - İletişimKitabı okuyor
Reklam
KADER BAHSİ, ZOR MU KOLAY MI?
Kader bahsinde ilk büyük âlimin farklı görüşte olmaları, M. Sabri Efendi'nin, Zahid Efendiyi, mutezile mezhebine yakın görmesi, Zahidü'l Kevserî'nin "El-İhtisar fî mezhebeti'l-Cebri ve'l-İhtiyar" diye bir risale yazmasına sebeb oldu... Risâle'de: - "Müftilenâm M. Sabri Efendi hocamız, gayet açık bir meseleyi, sırların sırrı, müşküllerin müşkülü olarak gösterdi... [...] El bedihhiyâtü, açıkların açığı olan bir meseleyi, sırların sırrı olarak gördü ve gösterdi..." diye yazıyordu. Mustafa sabri efendi bunun için: - "Be Allah'ın kulu, mübarek Zahid efendi!" derdi; "Kader meselesi, nasıl, açıkların açığı olur? Peygamber onun için: "Sırrun min esrârillâh..." demiş. O kadar mühim ki, îmânın şartlarına girmiş: Allah, gözle görülmeyen meleklerine, kitaplarına, resûllerine îmân ettiğin gibi, kadere de îmân edeceksin. Kader nedir? "Hayrihi ve şerrihi min!allâhi teâlâ... " Demek ki: Mevkıfu'l-beşer tahte sultâni'l-kader... İnsanoğlunun avâli, hâli, durumu, kaderin sultası, tesiri, yön vermesi altındadır...
Sayfa 175 - 176 2.Kısım, (Kahire, Ezher'de Okuduğum Yıllar), -Zahid-ül Kevserî-, Kader Bahsi Zor mu Kolay mı?, Kaynak YayınlarıKitabı okudu
Öğretmene de böyle zor soru sorulmaz ki!
— Bir dahaki derse bu hikâyenin özetini çıkarın. Hâlâ hikâyenin içine dalmış hâlde olduklarından çocuklar yavaş hareket ediyorlardı, gözleri baygın, ağızları yarı açık. — Mutlu olunca ne geçer elinize?, sesi doğru, keskin bir oktu. Öğretmen Joana'ya baktı. — Tekrarla soruyu...? Sessizlik. Öğretmen kitapları dizerken gülümsedi. — Tekrar sor,
Sayfa 28
Sonuca Varma ve Genelleme Takıntısı
Oğluyla birlikte yaşayan Kızılderili adamın çok kıymetli bir atı var. Bir gün bu at çiftlikten kaçıyor. Tabii komşuları gelip "Tek varlığınız o attı, çok kıymetlidi, o da gitti... diye ah vah ediyorlar. Adam diyor ki: "Bir dakika, şu anda tek bildiğimiz atın kaçması. Niye üzülüyorsunuz?" İki gün sonra O at, yanında hepsi de birbirinden güzel beş kısrakla geri dönüyor. Komşular bu sefer: Haklıymışsın at kaçıp beş kısrakla geri döndü, ne güzel oldu!" derken, bilge yerli: "Bir dakika, sadece beş kısrak daha geldi, Bunun iyi mi kötü mü olduğunu bilemeyiz. Acele ediyorsunuz." diye onları uyarıyor. Sonra adamın oğlu, o yabani kısrakları eğitirken düşüp bacağını kırıyor. Komşular bu kez de " Eyvah! Tek yardımcın olan oğlun bacağını kırdı. Bu çok kötü oldu!" diyorlar. Adam da "Şu anda olan tek şey Oğlumun bacağını kırmış olması, İyi veya kötü mü onu bilmiyoruz." diyor. Derken O ülkede bir savaş çıkıyor, eli ayağı tutan herkes askere alınıyor. Yerlinin oğlu bacağı kırık olduğu için askere alınamıyor. Komşular bu sefer de "Bak, haklıymışsın. Oğlun sana kaldı..." diye seviniyorlar. Bunun üzerine adam diyor ki: Siz erken sonuç çıkarma hastalığına tutulmuşsunuz. Sadece olaylar olur, bekleyip görün, ne olacağını daha sonra fark edersiniz."
Hurmanın bereketli olması şöyledir ki, onun ağacına (Nahle) denir. Bu ağacın yaradılışında, topluluk ve adâlet vardır. İnsanın yaradılışı da böyledir. Bunun içindir ki, Peygamberimiz "sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem" Nahle ağacına, Âdem oğullarının halasıdır dedi. (Halanız olan nahleye saygı gösteriniz! Çünki bu ağaç, Âdem
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.